Kurdistan ve Gelecegimiz

Her salak tam ikna olmustur ve her tam ikna olmus da salaktir - Baltasar Gracian

21 July, 2006

Hizbullah, İran, Kürdistan - I

Hamas'ın bir İsrail askerini kaçırması sonrası İsrail'in Gazze Şeridi'ne girdiği herhalde şu anda pek azımızın hafızasında. Oysa Lübnan Hizbullah'ının iki İsrail askerini kaçırması bunun sonrasına denk gelmişti. Hizbullah'ın bu eyleminden sonra adeta ok yaydan çıktı; İsrail ani ve kapsamlı bir hava harekatına girişti ve şii arapların yaşadığı Güney Lübnan yerle bir edilmeye başlandı. Görünen oydu ki bu savaşa hazırlıklı olmayan sadece sivil halk ve Lübnan Yönetimi'ydi.

Önceki yazılarımda da değindiğim üzere olan biten eylemlerde bir rasyonallik aranması pek mantıklı görünmüyor. İsrail açısından iki askere karşılık devlet duruşu anlamına gelecek bir hesaplaşmaya sebep olacak gerginlik veya Hizbullah (hadi ekleyin Hamas) güçlenmesi sözkonusu değildi. Hamas için olmasa bile Hizbullah açısındansa gündemi bu derece olmasa bile bir derece bağlayacağı belliolan böylesi bir eylemin anlamı yoktu. Gerçi daha 2005'te bir İsrail'li işadamı için doğru hatırlıyorsam 40'a yakın Hizbullah esiri değiş tokuş edilmişti ama şu gergin ortamda Hizbullah'ın bunu yapmasının pek anlamı yoktu. Yoktu çünkü hemen öncesinde İsrail bir tek askeri için tüm Filistin kabinesinin yarıdan fazlasını tutuklamış, Filstin'in başbakanlık binasını bombalamıştı. Hizbullah'ın yaptığı, açıktan İsrail'i Lübnan'a davet etmekti ve bu bilinçli yapılmış bir eylemdi.

Şu anda tüm dünya ilginç bir tavır almış durumda; G-8 İsrail'e arka çıkan açıklamalarda bulunurken en son İspanya Başbakanı'nın bizim poşu bildiğimiz kumaş parçasını giyinip, Arapları desteklemek için ddeğilse bile İsrail'i kınamak maksadıyla basın önüne çıktığını gördük. Tüm batılı ve doğulu ülkeler İsrail vahşetinden ötürü vatandaşlarını Lübnan dışına kaçırırken biri de geride kalan ve gidecek yeri olmayan Lübnan'lıların uğradığı zulme sesini çıkarmıyor. Bunu diplomatik bağların güçlü olmasının önemine bir not olarak; Kürdlerin öğrenmesi gereken bir not olarak düşüp devam edelim.

Kerkük 2007

Tüm Kürdlerin ve beraberinde hiç şüpheniz olmasın ki Suriye, İran ve Türkiye'nin 2007 referandumuna kadar Kerkük'ten başka reel gündemleri yoktur (Suriye'nin, İsrail'in ciddi tehdidi altında olmasından dolayı, ülkenin değil de Esad Yönetimi'nin daha büyük bir korkusu vardır ama bu Kerkük işini tek başına İran ve Türkiye'ye havale ettikleri anlamına gelmez; gelmiyor da). Kürd düşmanı olan bu üç ülkede biliyor ki 2007 referandumuyla Kerkük Kürdistan hukuki sınırlarına dahil olursa, Kürdlerin modern tarih sahnesine görkemli çıkışlarını durdurmaya bir daha asla güçleri yetmeyecek.

Şehid Mustafa Barzani'nin deyiminden yola çıkarsak, Kerkük'ün hukuken; uluslararası hukuk kabulüyle Kürdistan'a katılımı gerçekleşirse Kürdistan'ın kalbi de atmaya başlayacaktır. Kürdün her hücresini yeryüzünden silmek isteyen bu azılı düşmanlarımızın kalbimizin atmasına izin vereceklerini düşünmek kabul edersiniz ki saflık olur. Düşmanlığın derecesini anlamayanlara bir örnek verelim: 'Amerika'nın Sesi' (Voice of America) radyosu haftalık Kürdçe haber yayınına başlama kararı aldığında Türkiye'nin resmi itirazı akıllardadır. Kürd kelimesinin veya Kürdlere dair yeryüzünde herhangi bir kabulün bu lanetli düşmanlarımıza eceli ve Azrail'i anımsattırdığına dair bireyler olarak tek tek yaşadıklarımızı hatırlamak bile yeter örnektir.

Kürdlerin en küçük bir kazanımı bile (ABD'de haftada yarım saatlik haber veren radyo yayını) bu ülkeler için ecel korkusu manasına geliyorsa kabul edersiniz ki bunun bir sebebi olmalıdır. Bunu uzun uzadıya yazmak yerine yine eski yazılarıma atıfta bulunacağım. Okumamış arkadaşların bu yazıları welatparez arşivlerinden bulup okumalarını hararetle tavsiye ediyorum. Oralarda uzun uzadıya açıkladığım sebeplerden dolayı ABD asla İran'ın daha fazla güçlenmesine müsaade etmeyecektir. Güçlü ve nükleer silaha sahip bir İran'ı emin olun İran'ın en büyük petrol ve doğalgaz müşterileri olan Japonya veya Çin, hatta tek müttefiki görünen Rusya bile istemeyecektir. Ve zaten bugün İsrail'e bu ülkelerin (ve Almanya'nın) arka çıkmasının sebebi de bu istemeyişlerindendir.

İsrail ve diplomasi
İsrail'in diplomasi becerisini bilmeyenimiz yoktur. Bu konuda fazla bilgi sahibi olmayanlara bir örnekle açıklamaya çalışayım: BBC muhabiri canlı yayında, Lübnan'da İsrail uçaklarının saldırısı altında habire ölen sivillerden dolayı İsrail'li hükümet sözcüsünü sıkıştırmaya çalışıyordu. İsrail'li hükümet sözcüsü ise ölen karşı taraf sivillerine hiç değinmeyerek Hizbullah'ın 4 gün içinde toplam 1.000 roketi İsrail içlerine gönderdiğini, elinde daha güçlü silahlar olduğunu ve bununla İsrail'li sivilleri (sayılarını vererek) öldürdüğünü söyledi ve hiç beklenmedik bir anda gövdesini yana açıp eliyle arka plandaki Hayfa şehrini işaret edip ekledi: "Şu güzel şehre bakın: inanabiliyor musunuz bu güzel şehrin bombalandığınave insanlarının evlerinden çıkamaz hale geldiğine?" Ve insan ister istemez aslında güzel olmayan o şehrin güzelliğine bakar buluyor kendini; ve insanların her an başlarına düşecek Hizbullah füzesi tehdidiyle yaşadığı korkuyla empati içerisine giriveriyorsunuz. Hizbullah'a hayıflanır oluyorsunuz kısacası!

Kendimden bahsetmiyorum bu etkilenmeden ve empatiden bahsederken. Az çok propagandanın bu becerisini görmezden gelecek kapasitedeyim. Dikkatinizi İsrail'in bu becerisine çekmek istiyorum. Biz Kürdler olarak bunları öğrenmek ve AYNISINI YAPMAK ZORUNDAYIZ DÜŞMANLARIMIZA KARŞI-PROPAGANDA YAPARKEN: İYİ OLAN BİZİZ VE DÜŞMANIMIZ ÇOK KÖTÜDÜR. KÜRDİSTAN ÇOK GÜZELDİR; KÜRDİSTAN İNSANI İYİ VE MASUMDUR. TÜRKLER, FARSLAR VE ARAPLAR İSE HAİN, KALLEŞ VE İNSANLIK DÜŞMANIDIR.

Buna karşılık Arapların İsrail'e karşı yapabildikleri en üstün diplomasi becerisi mazlum edebiyatıdır. Bu biraz Arap kaypaklığının da gereğidir: Filistinliler, örneğin en cesur açıklamalarını bile sonunda dilenci gibi Dünya'dan yardım isteyerek bitirirler. Oysa İsrail aynı şeyi sadece karşı tarafı mecbur ederek ve yardım teklifini karşı tarafa yaptırtarak becerir. Bunu nasıl becerdikleri de ayrı bir yazımızın konusu olsun. Ancak şimdi İsrail'in böyle bir saldırıdan sonra Hizbullah'ın arkasına Suriye ve İran'ı otomatikman katacağı önbilgisine dikkatinizi çekmek istiyorum.

İsrail'in bu becerisini; manipülasyon kabiliyetini, bilse bile her röportajlarında her gazeteci yer! Bu bir nevi beceridir. Ve aynı beceri ile İsrail şu anda tüm dünyanın beynini ikiye ayırmış durumda: Tüm dünya liderleri neden göz göre göre Arapları katleden İsrail'i durduracak yaptırımlar içerisine girmiyor da soyut açıklamalarla yetiniyorlar? Neden hiçbir batılı ülke Lübnan'da ölen vatandaşları için İsrail'i suçlamıyor da herkes kalan vatandaşlarını kaçırma telaşında?

Bir sonraki yazıda devam edeceğim.

* Resim'de görülen Ehud Barak İsrail eski Başbakanı ve aynı zamanda İsrail eski Genelkurmay başkanıdır. Genelkurmay başkanlığı döneminde Türkiye'yle bir anlaşma yapmadığı gibi Türklere herhangi bir silah verilmesine veya yardımda bulunulmasına mani olmuştur.

1 Comments:

Anonymous Anonymous said...

ozletmistiniz kendnizi.sizin yazilarinza ihtiyacimiz var.selamlar

11:23 PM  

Post a Comment

<< Home