Kurdistan ve Gelecegimiz

Her salak tam ikna olmustur ve her tam ikna olmus da salaktir - Baltasar Gracian

23 July, 2006

Vicdan, Cüzdan, Kürdistan

İsrail'in, insanlık savaş tarihinde eşi görülmemiş savaş stratejisi üzerinde durmak gerekiyor. Savaşacağı bölgeye, o bölgenin yerleşiklerine yani sivillere "vatanlarını" terketmeleri çağrısında bulunuyor. Bu, hiçkimsenin bugün itibariyle üzerinde durup değinmediği olabildiğince garip, yeni ve sonrasında yıllarca üzerinde konuşulacak bir konsepttir. Savaşan taraflardan biri savaşacağı bölge sivillerine: "Sizin bölgenize geliyorum; tankla, topla, tüfekle geleceğim; gelip ölüm saçacağım: kaçın! Nereye olursa olsun, nasıl olursa olsun, hışmımdan korkup kaçın!" diyor. Ve kimsenin -en azından bugün için- umrunda değil bu durum.

(Savaşlar toprak, vatan için yapılmazsa ne için yapılırlar? İsrail kendi vatanı için savaşmıyor mu ki bugün Lübnan ismiyle anılan ülkenin güneyinde yaşayanlara vatanlarını savaştan korkup terketmelerini söyleyebiliyor!)

Uluslararası kamuoyu dediğimiz ve irdelenip ele alındığında gelişmiş batılı ülkeleri ve onların hegemonyasını ifade eden grup ise bölgeden kendi sivillerini kaçırmakla bu ilan edilen ölümü ve öldürmeyi onaylamış oluyor. "Kalan ve bizden olmayan siviller umrumuzda değildir" manasına gelmiyor mu bu? İsrail'in ilanla kovaladığı ve kaçacak yeri; sığınağı, barınağı ve ilacı olmayan bu siviller uluslararası yardım kuruluşlarının insafına terk edilmiyorsa nedir peki durum?

Vicdan nerede?

Bu yeni insanlık ideolojisi midir diye sorsak; cevap kesinlikle hayırdır. Bu değindiğimiz aslında dünyada geçerli olan sistemin billurlaşmasıdır. İsrail'in Hizbullah denetimindeki yerlere saldırısı ve buna -gelen ve gelmeyen- tepkiler içinde yaşadığımız dünyayı realist biçimde kavramada anahtarımızdır.

Madya'da İsrail'in hedeflerini kurbanlarının cep telefonu sinyallerine göre tespit ettiği haber olarak geçti 12 Temmuz'dan birkaç gün sonra. Hedef kişinin yeri taşıdığı cep telefonundan alınan sinyale göre tespit ediliyor ve buna göre hedef alınıyor. Örneğin bu kişi evli ve akşam veya gündüz ailesinin yanına gidecek. 10 katlı bir binada yaşadığını varsayalım. Akşam oluyor ve ailesinin yanına gidiyor. İsrail o kişiyi öldürmek için özel tim, vs göndermiyor; suikast düzenlemiyor kısacası; tüm binayı havaya uçuruyor, o binada yaşayan çoluk, çocuk, aile vs dinlemeden. Bu mikro örnek şu anda bir realite olarak tüm Güney Lübnan'da yaşanıyor.

İsrail bu şekilde saldırısı ve yazılı ve sözlü propagandasıyla açıktan diyor ki Güney Lübnan'a: "Çıkın bölgeden, kalanların öldürüldüğü için şikayeti kabul edilmeyecek!". Dünya tarihinde eşi benzerine ancak Cengiz Han'ın kendisinden af dileyen ve vicdanına seslenmek için camiye sığınan kurbanlarına söylediği hitapta rastlanan bir durumdur bu. Anlatıldığına göre camı önüne gelir Cengiz. Müslümanların amaç ve niyeti camiye sığınmakla (dini mabet) Cengiz'i yumuşatabileceklerini sanmaları. Cengiz cami önünde kendisi bekler bu müslüman şehrin camiye sığınmış cemaatini. Namaz çıkışı askerlerine hepsini öldürme emrini vermeden önce şu sözleri topunun gözlerinin içine bakarak söylediği rivayet edilir: "Eğer inandığınız tanrı sizi seviyor olsaydı üzerinize benim gibi bir gazabı göndermezdi". Ve şimdi İsrail bir volkan olmuş, püskürmüş ve lav seli olmuş Lübnan'a akıyor.

Uluslararası kamuoyu? Açıkçası tek yaptıkları pasaport kontrolü yaparak kendi vatandaşlarını Lübnan dışına kaçırmak. Sormak gerekir: kalanlar sivil değil mi? Kaçamayanlar ve gemilerinize kabul etmedikleriniz yaşama hakkına sahip insan değil mi? Kaçırdıklarınız ölümden kaçırdığınıza göre kalanlar öldürülmesinde sakınca olmayanlar mı?

Bu yaşanan net bir şekilde gösteriyor ki, sanıldığından farklı bir şekilde, gelişmiş batılı ülkelerden birinin pasaportuna sahip olmak dünyayı serbest dolaşma belgesine sahip olmak demek değil. Aslında bu pasaportlardan birine sahip olmamak büyük dünya hapishanesinde "kıyılabilir can" olmak demek!

Peki bizim ORKlar ne yapıyor bu arada? Büyük insanlık vicdanına sahip İslam alemi ne yapıyor? Hadi geçtik ORKlarımızı ve islam dünyasını, geri kalan dünya ne yapıyor? Koskoca bir HİÇ! Neden?

İsrail iki askerine karşılık bir tanınmış devlet statüsü olmayan Hizbullah'tan istediği kadar insanı tek bir sorumluluk olmadan öldürebiliyor ve bu arada ölen sivillere karşı hiç kimsenin hesap sorma hakkı olmuyor. Neden? İsrail'e bir hak verilmiş olsa gerek. Neden dünya ülkeleri İsrail'e dur demek yerine kendi vatandaşlarını tez elden savaş bölgesinden çekiyorlar? Savaş bölgesinden kendi imkanlarıyla çıkamayan (dahası, neden çıksınlar ki kendi vatanlarından?) veya çıkartılması için herhangi bir çaba harcanmayanların canını bu kadar ucuzlaştıran "şey" nedir?

Tüm bunlardan Kürdler olarak bir ders çıkarmamız geekiyor. İlk akla gelen Hizbullah'a karşı İsrail'e istediği kadar insan öldürme yetkisini veren uluslararası hukuktur. Buna göre (Shexmus Amed'in de vurguladığı üzere) devlet olmak gerekiyor. Devlet şiddet uygulama yetkisine sahiptir (İktidar öldürme yetkisi demektir, der Canetti). Devlet'e yapılan küçük veya büyük herhangi bir saldırıya karşı o devlete uluslararası hukuk kendini savunma yetkisi vermiştir. Bu hesap üzeridir ki hiç bir kurum, kuruluş veya kişi İsrail'e kuvvet kullanma dememektedir. Söylenen veya açıklamalara yansıyan: "şiddeti daha ölçülü kullan, abartıya kaçma", vs.. Demek ki alınması gereken, alacağımız birinci ders: Kürdler olarak kendimizi savunmak ve bu savunmamıza taraftar bulmak için devlet sahibi olmamız gerekiyor.



İkinci önemli nokta ise İsrail'e uluslararası kamuoyunun verdiği tepkilerin insani olmamasıdır: hiçbir ülke veya devlet başkanı İsrail'e, "sakın saldırma Lübnan'ın güneyine" falan demiyor. Herkes İsrail'in Lübnan'a saldırısını meşru buluyor. BM veya tek tek ülkeler; Arap ülkeleri dahil, İsrail'in Lübnan'ın güneyini bombalamasını bir savunma olarak değerlendirme eğiliminde. Bunun sebebi Hizbullah'în görünen bir sebep olmadan İsrail'e saldırmış olması.

Burada dikkatinizi bir noktaya çekmek istiyorum: kimse İsrail, Filistin veya Lübnan'ın güney, kuzey, vs'yle ilgilenmiyor. Sorun ve İsrail'in iyi kavrayıp iyi kullandığı temel nokta, bir devlete, bir-devlet-olmayan tarafından saldırılmış olması. Ve dünya devletlerinin üst çatısı olan (devletler ligi) ve devletlerin egemenlik ve meşru savunma haklarına legalite sağlayan Birleşmiş Milletler'in bir devlete tanıdığı sınırlar İsrail'in cesurluğunun sebeplerinden biri veya en azından bu cesaretine gelen eleştirilere karşılık savunma kalkanlarından en önemlisidir.

Sözün kısası, insan olmakla değer olunmayan bir dünyadayız. Egemenler var bu dünyada ve bu egemenler kendi egemenliklerini belirli kabul edilmiş /kabul edilen kriterler üzerinde kuruyorlar /meşrulaştırıyorlar. Bu meşruluklarını da herhangi bir şekilde tartışmaya açmıyorlar. Meşruluk devlet olmaktan gelmektedir.

Geçmişi, hikayesi veya misyonu ne olursa olsun tanınmış hiçbir dünya devleti tanınmış diğer devletler aracılığıyla birbirlerine tanıdıkları güç kullanma yetkisinden vazgeçmez. Dahası tarih içerisinde güç zoru ile yarattıkları /kazandıkları bu meşruiyeti zayıflatmaya dahi tahammüllü değiller. İsrail'e karşı Hizbullah'ı desteklemek gibi kendi meşruiyetlerini tartışmaya açmak manasına gelecek bir hatayı hiçbiri işlemiyor. Anlamamız geeken bunun işin doğası gereği olduğudur.

Bugünkü sınırlarla aslında halen Avrupa'nın, 20. yy. Avrupasının kurduğu dünyada yaşıyoruz. 21. yy ve Afganistan'ın işgaliyle birlikte başlayan süreçle Amerikan hegemonyası ve ideolojisi altında dünyanın kendi demografik ve coğrafik "doğal" sınırlarında (ve eskisini kesinlikle yıkmak şartıyla) yeniden kurulacağı bir çağa girdik. Bu çağda biz Kürdler çağı kavramaktan başka ne istememiz ve nasıl istememiz gerektiği gibi konularda tam bir netlik içerisinde olmalıyız. Ütopyalarla bezeli bir dünyada yaşamıyoruz. Mantıklıyı ve olabiliri istemeyi, dahası bunu yaratmayı bilmeliyiz. Hedef tüm dünyanın kazananlar ligine girmek ve orada yaşamak olmalıdır. Tüm dünyanın güçlü ligine nasıl dahil olacağımızın hesabını yapmalıyız.

Ölen masumlar için ağlamayı bilsekte kendi yaşamımızın garantisini sağlamaya öncelik vermeliyiz. Bugüne kadar hep mazlum olduk. Yarın zalim olmayalım ama mezalime karşı korumamızı da yaratmayı bilmemiz gerekiyor.

ABD'nin bölgeye girişiyle Kürdlerin önüne dün gibi öldürülmemek için bir fırsat geçmiş durumda. Güney Kürdistan 2007 Kerkük seçiminden sonra kendine fazlasıyla yeter bir devlet hüviyeti kazanacak. Arkasından gelecek Suriye ve İran savaşları bu ülkelerin işgali altında yaşam mücadelesi veren Kürdlere Güney'le birleşme imkanlarını yaratacaktır. Kawa'nın tutuşturduğu yangın gibi yayılacak bir Kürdistan Güneşi'ne imkan yaratıyor tüm gelişmeler.

Kuzey'de ise kimse Amerika'dan veya (Shexmus Amed'in değindiği üzere) Barzani'den özgürlük beklememeli. Siyaset bir yanıyla da araçlar yaratma becerisidir. Kuzey'de biz bugünden inşa edeceğimiz araçlar ile kendimizi yarın ki kurtuluşa hazırlamak göreviyle başbaşayız. ABD, Kuzey Kürdstan'da kendisine bugünkü TC'den daha faydalı olabilecek bir yönetim ve iktidar nüvesi görmezse, gerisin geri tüm toprağı TC'ye terketmez mi sanıyorsunuz? Eğer bazı şeyleri hemen yaratmazsak, yarın bize ne Barzani ne de Allah yardımcı olabilir. Ayrıca koskoca Kuzey'i küçücük Güney'e emanet etmekte ahlakla bağdaşmasa gerek.

Kuzey'i realist bir bakış açısıyla ama vicdanımızı da muhafaza ederek bugünden inşa etmeliyiz. Olumlu yanları çok olan ve örgütlenmeye müsait bir milletimiz var. Cesur bir liderliğe destek vereceğini tüm tarihinde göstermiş yiğit Kürd gençleri var. Lider kişide laftan çok işi tutan bir toplumumuz olduğu da diğer bir çıplak gerçek. Yapmamız gereken gücü (Felsefi ZOR'u akılda tutarak) örgütlemek ve uluslararası ilişkilerimizi de doğru kurmak.

Dünya'nın bügünkü ve yakın gelecekteki hakimleri bellidir. İsrail'e bugünkü rahatlığını veren G-8'den çıkan mesajdır; o mesaj çıkmazdan önce mesajın çıkacağından emin olmasıdır. Öylesine sağlam ilişkiler geliştirmiştir ve ne yapması ve ne zaman yapması gerektiğinden o kadar emindir İsrail. Biz Kürdlere bugün düşen görev, bir taraftan ülke ve milletimizi örgütlerken diğer taraftan dünyanın güçlüleriyle sağlam ve çıkara dayanan ilişkiler kurmaktır.

Bunların bir kısmını ve ya hepsini tek bir kişi başaramaz. Dahası tek bir politik grubun becerebileceği işte değildir bunlar. Millet olmak ve milletin imkanlarını seferber etmek gerekmektedir. Millet seferberliği bu işlerle gerçekleşir ve bu işler milletleri yaratır. Yani işe girişildikçe biri diğerini besleyecek bir modeldir ulus devlet; güç sahibi olmak; sözün kısası gücü yaratmak.

Bunu yapacak olan siyasettir. Siyaset ise aynı zamanda doğru ekibi kurabilmektir (ve gerekiyorsa yetiştirmektir). Devlete giden yol böyle bir yoldur. İngiliz siyasi partilerinin muhalefetteyken ki "muhalefet kabinesi" modelleri Kürdistan'ın her açıdan farklı gerçeğine kısmende olsa uyar gibi görünmektedir. Bunun üzerinde kafa yorulabilir Kürdistan'da örgütlenme faaliyeti yürütenler tarafından. Her koşulda, savaşçı liderden çok doğru ekibi kuracak ve onu birarada tutacak beceride bir "kurucu" lidere ihtiyacımız olduğu kesin.

PS. İsrail saldırılarında insani olmasa bile nokta saldırıları düzenlemektedir. Hizbullah'ın rastgele salladığı ve nereye düşeceği bilinmeyen roketleri ise en az İsrail'in saldırıları kadar insanlık dışıdır. Savaş insanlık dışıdır fakat insanın gerçeğidir. Savaş kapıya dayandığında ona hoşgeldin demek ve kurallarıyla oynamak gerekiyor. Savaşta sivillerin öldürülmemesi gerektiğine dair yazılıp çizilenler her savaşta sivillerin şu ya da bu şekilde öldürülüyor olduklarını gizli kabulüdür. Kürdler savaştan çekinmeyecek veya savaşta ölenlere ağlamayacak ve kendi savaşlarını kurallarıyla oynayıp kazanacaklardır. Her savaşta asıl hedef düşmana diz çöktürtmektir. Bu ise düşman ülkenin ekonomisini çökertmek ve altyapısını imha etmekle olur. Hiçbir savaş cephede kaybedilmez veya cephede kazanılmaz.

Diplomasi masasına elinde en fazla kozla gidip o kozlarını en doğru sırayla açan (veya aslında yanlış zamanlamayla açmayan) galiptir.

3 Comments:

Anonymous Anonymous said...

Mirat Serhak'ın iyi bir analizci ve yazar olduğunu tam olarak anladım bu yazıyla birlikte. Teşekkürler Mirat, zekanı ve birikimini milletinle paylaştığın için...

2:29 AM  
Blogger Mirat Serhak said...

Merhaba Serhad,
Bu yazina nerede ve nasil cevap verecegimi kestiremedigimden simdiye dek birsey yazamamistim. Eger bu comment kosesini bu sekilde kullanabiliyorsak anlamli olabilir. Senin yazilarindan da cokca faydalaniyorum, biliyorsun. Selamlar ve yazilarini surekli okumak dilegiyle.

2:16 AM  
Anonymous löv pc support said...

welcome to löv pc support.

8:42 AM  

Post a Comment

<< Home