Kurdistan ve Gelecegimiz

Her salak tam ikna olmustur ve her tam ikna olmus da salaktir - Baltasar Gracian

22 July, 2006

Hizbullah, İran, Kürdistan - II

(Öncelikle faydalı bir okuma olacağından Uluslararası İlişkiler uzmanı sıfatıyla imzalanmış Doç. Dr. Melih Can'a ait linkini verdiğim yazının okunmasının faydalı olacağını belirteyim: http://www.welatparez.com/tr/dep/forum/index.php?t=tree&goto=56902&)

Dizinin ilk bolumu: http://mirat.blogspot.com/2006/07/hizbullah-iran-krdistan-i.html

ABD'nin Ortadoğu'ya girişi Irak'ın işgaliyle başlamış bir süreç değil. Aslında tüm hikaye Saddam diktasıyla yönetilen eski Irak'ın Kuveyt'i işgaliyle başlıyor. ABD'li hanım büyükelçinin "dost" Saddam'ı nasıl Kuveyt'in işgaline pışpışladığı hatırlardadır. Ve ondan sonra Sovyetlerin yıkılışı ertesi beklenen "dana kuyruğu kopması" yaşandı. NATO, anti-Sovyet bir ittifak olmasına rağmen, tanınmış bir ülkeyi (Kuveyt) diğerinin (Irak) işgalinden korumak maksadıyla harekete geçti.

12 yıl sonrasında Saddam'a karşı oluşan blok Afganistan'ın 11 Eylül sonrası işgaline karşı oluşturulamadı. Yani NATO Afganistan için biraraya gelemedi. Buna rağmen de kimsenin aklına Afganistan işgaline karşı ABD'nin önüne çıkmak gelmedi. Hatta Özbekler dahi ABD'ye -geçici bile olsa- askeri üs sağladılar. Arkasındansa hepimizin malumu, yalan dolanla bezeli propagandalar eşliğinde Irak'ın işgali gerçekleşti: tüm dünyanın muhalefetine rağmen!

O günün Türkiye'sinde yaşanan tartışmalar unutulmuşsa bile bugün türkler yanık ağıtlar eşliğinde tekrarlamaktan geri durmuyorlar. Bu basit ORK hesabına göre, -tüm Kürdistan'a yaptıkları üzere- Kuzey Irak diye zorla isimlendirmeye çalıştıkları Güney Kürdistan'a askerleriyle gireceklerdi ve Kürdlerin herhangi bir Kürdi veya Kürdistani kazanım elde etmelerini engellemekle de "başarılı" olacaklardı. Şimdi de hayıflandıkları bu. Oysa o gün reddetme gerekçelerini balık hafızalarıyla çok çabuk unutuyorlar muhteremler.

Meclislerindeki oylamadan bir gün önceydi. Meclis kuklavekillerinin çoğunluğunun partisi AKP'nin ideologlarından Fehmi Koru, yine AKP'yi destekleyen bir kanal olan Kanal 7'de Ahmet Hakan'ın yönettiği Deniz Feneri isimli programda konuşuyordu. Uçuşan senaryo her ne kadar savaş, masumlar, kan - can laflarıyla bezeli idiyse de asıl "öcü" Türkiye'nin ABD tarafından kabul edilmemiş güney sınırlarına (Kürdistan'ın ortasına çekilmiş tel örgüsü sözkonusu sınır) ...öcü TC'nin güney sınırlarına yerleşecek 62 bin nüfuslu muharip Amerikan gücüydü. TC, 21 Mart Tezkeresi ismiyle andıkları maclis oylamasında bugün yazıp çizip yutturmaya çalıştıklarının aksine Güney Kürdistan'a girmemeyi onaylamamış, 62 bin muharip (savaşçı) Amerikan askerinin Kuzey Kürdistan'a konuşlanmasını reddetmişti.

Kısacası, o gün bugündür; hatta ABD'nin bir Kürdistan planı olduğunu öğrendikleri 1963 - 1964 yıllarından bu yana hep aynı haklı korkuyu içlerinde taşımışlardır. Şimdi de bu korkularının Güney'li Kürdlere sağlanan 'İran-Türkiye-Suriye' şer eksenine karşı koruma şemsiyesiyle gerçeğe dönüştü-dönüşecek durumda olduğunu düşünüyorlar. Bu düşünceyle de, yüksek ihtimalle İran'ın arka plan gaz vermeleriyle her türlü "çılgınlığı" yapacak durumdalar;iddiaları o yönde en azından.

Köşe yazarları -malum korodurlar normalde- Genelkurmay'ın, yani görünen ve gerçek TC iktidarının ne tavır alacağını bilemediklerinden, bir gaza bir frene basıp duruyorlar. Soru şudur: TC Güney Kürdistan'a girebilir mi? Veya aslında ABD aslında bunu istiyor olabilir mi?

Devam edecek.

PS. Hoş bir yahudi kürd sitesi:
http://www.shalomjerusalem.com/kurdistan/

21 July, 2006

Hizbullah, İran, Kürdistan - I

Hamas'ın bir İsrail askerini kaçırması sonrası İsrail'in Gazze Şeridi'ne girdiği herhalde şu anda pek azımızın hafızasında. Oysa Lübnan Hizbullah'ının iki İsrail askerini kaçırması bunun sonrasına denk gelmişti. Hizbullah'ın bu eyleminden sonra adeta ok yaydan çıktı; İsrail ani ve kapsamlı bir hava harekatına girişti ve şii arapların yaşadığı Güney Lübnan yerle bir edilmeye başlandı. Görünen oydu ki bu savaşa hazırlıklı olmayan sadece sivil halk ve Lübnan Yönetimi'ydi.

Önceki yazılarımda da değindiğim üzere olan biten eylemlerde bir rasyonallik aranması pek mantıklı görünmüyor. İsrail açısından iki askere karşılık devlet duruşu anlamına gelecek bir hesaplaşmaya sebep olacak gerginlik veya Hizbullah (hadi ekleyin Hamas) güçlenmesi sözkonusu değildi. Hamas için olmasa bile Hizbullah açısındansa gündemi bu derece olmasa bile bir derece bağlayacağı belliolan böylesi bir eylemin anlamı yoktu. Gerçi daha 2005'te bir İsrail'li işadamı için doğru hatırlıyorsam 40'a yakın Hizbullah esiri değiş tokuş edilmişti ama şu gergin ortamda Hizbullah'ın bunu yapmasının pek anlamı yoktu. Yoktu çünkü hemen öncesinde İsrail bir tek askeri için tüm Filistin kabinesinin yarıdan fazlasını tutuklamış, Filstin'in başbakanlık binasını bombalamıştı. Hizbullah'ın yaptığı, açıktan İsrail'i Lübnan'a davet etmekti ve bu bilinçli yapılmış bir eylemdi.

Şu anda tüm dünya ilginç bir tavır almış durumda; G-8 İsrail'e arka çıkan açıklamalarda bulunurken en son İspanya Başbakanı'nın bizim poşu bildiğimiz kumaş parçasını giyinip, Arapları desteklemek için ddeğilse bile İsrail'i kınamak maksadıyla basın önüne çıktığını gördük. Tüm batılı ve doğulu ülkeler İsrail vahşetinden ötürü vatandaşlarını Lübnan dışına kaçırırken biri de geride kalan ve gidecek yeri olmayan Lübnan'lıların uğradığı zulme sesini çıkarmıyor. Bunu diplomatik bağların güçlü olmasının önemine bir not olarak; Kürdlerin öğrenmesi gereken bir not olarak düşüp devam edelim.

Kerkük 2007

Tüm Kürdlerin ve beraberinde hiç şüpheniz olmasın ki Suriye, İran ve Türkiye'nin 2007 referandumuna kadar Kerkük'ten başka reel gündemleri yoktur (Suriye'nin, İsrail'in ciddi tehdidi altında olmasından dolayı, ülkenin değil de Esad Yönetimi'nin daha büyük bir korkusu vardır ama bu Kerkük işini tek başına İran ve Türkiye'ye havale ettikleri anlamına gelmez; gelmiyor da). Kürd düşmanı olan bu üç ülkede biliyor ki 2007 referandumuyla Kerkük Kürdistan hukuki sınırlarına dahil olursa, Kürdlerin modern tarih sahnesine görkemli çıkışlarını durdurmaya bir daha asla güçleri yetmeyecek.

Şehid Mustafa Barzani'nin deyiminden yola çıkarsak, Kerkük'ün hukuken; uluslararası hukuk kabulüyle Kürdistan'a katılımı gerçekleşirse Kürdistan'ın kalbi de atmaya başlayacaktır. Kürdün her hücresini yeryüzünden silmek isteyen bu azılı düşmanlarımızın kalbimizin atmasına izin vereceklerini düşünmek kabul edersiniz ki saflık olur. Düşmanlığın derecesini anlamayanlara bir örnek verelim: 'Amerika'nın Sesi' (Voice of America) radyosu haftalık Kürdçe haber yayınına başlama kararı aldığında Türkiye'nin resmi itirazı akıllardadır. Kürd kelimesinin veya Kürdlere dair yeryüzünde herhangi bir kabulün bu lanetli düşmanlarımıza eceli ve Azrail'i anımsattırdığına dair bireyler olarak tek tek yaşadıklarımızı hatırlamak bile yeter örnektir.

Kürdlerin en küçük bir kazanımı bile (ABD'de haftada yarım saatlik haber veren radyo yayını) bu ülkeler için ecel korkusu manasına geliyorsa kabul edersiniz ki bunun bir sebebi olmalıdır. Bunu uzun uzadıya yazmak yerine yine eski yazılarıma atıfta bulunacağım. Okumamış arkadaşların bu yazıları welatparez arşivlerinden bulup okumalarını hararetle tavsiye ediyorum. Oralarda uzun uzadıya açıkladığım sebeplerden dolayı ABD asla İran'ın daha fazla güçlenmesine müsaade etmeyecektir. Güçlü ve nükleer silaha sahip bir İran'ı emin olun İran'ın en büyük petrol ve doğalgaz müşterileri olan Japonya veya Çin, hatta tek müttefiki görünen Rusya bile istemeyecektir. Ve zaten bugün İsrail'e bu ülkelerin (ve Almanya'nın) arka çıkmasının sebebi de bu istemeyişlerindendir.

İsrail ve diplomasi
İsrail'in diplomasi becerisini bilmeyenimiz yoktur. Bu konuda fazla bilgi sahibi olmayanlara bir örnekle açıklamaya çalışayım: BBC muhabiri canlı yayında, Lübnan'da İsrail uçaklarının saldırısı altında habire ölen sivillerden dolayı İsrail'li hükümet sözcüsünü sıkıştırmaya çalışıyordu. İsrail'li hükümet sözcüsü ise ölen karşı taraf sivillerine hiç değinmeyerek Hizbullah'ın 4 gün içinde toplam 1.000 roketi İsrail içlerine gönderdiğini, elinde daha güçlü silahlar olduğunu ve bununla İsrail'li sivilleri (sayılarını vererek) öldürdüğünü söyledi ve hiç beklenmedik bir anda gövdesini yana açıp eliyle arka plandaki Hayfa şehrini işaret edip ekledi: "Şu güzel şehre bakın: inanabiliyor musunuz bu güzel şehrin bombalandığınave insanlarının evlerinden çıkamaz hale geldiğine?" Ve insan ister istemez aslında güzel olmayan o şehrin güzelliğine bakar buluyor kendini; ve insanların her an başlarına düşecek Hizbullah füzesi tehdidiyle yaşadığı korkuyla empati içerisine giriveriyorsunuz. Hizbullah'a hayıflanır oluyorsunuz kısacası!

Kendimden bahsetmiyorum bu etkilenmeden ve empatiden bahsederken. Az çok propagandanın bu becerisini görmezden gelecek kapasitedeyim. Dikkatinizi İsrail'in bu becerisine çekmek istiyorum. Biz Kürdler olarak bunları öğrenmek ve AYNISINI YAPMAK ZORUNDAYIZ DÜŞMANLARIMIZA KARŞI-PROPAGANDA YAPARKEN: İYİ OLAN BİZİZ VE DÜŞMANIMIZ ÇOK KÖTÜDÜR. KÜRDİSTAN ÇOK GÜZELDİR; KÜRDİSTAN İNSANI İYİ VE MASUMDUR. TÜRKLER, FARSLAR VE ARAPLAR İSE HAİN, KALLEŞ VE İNSANLIK DÜŞMANIDIR.

Buna karşılık Arapların İsrail'e karşı yapabildikleri en üstün diplomasi becerisi mazlum edebiyatıdır. Bu biraz Arap kaypaklığının da gereğidir: Filistinliler, örneğin en cesur açıklamalarını bile sonunda dilenci gibi Dünya'dan yardım isteyerek bitirirler. Oysa İsrail aynı şeyi sadece karşı tarafı mecbur ederek ve yardım teklifini karşı tarafa yaptırtarak becerir. Bunu nasıl becerdikleri de ayrı bir yazımızın konusu olsun. Ancak şimdi İsrail'in böyle bir saldırıdan sonra Hizbullah'ın arkasına Suriye ve İran'ı otomatikman katacağı önbilgisine dikkatinizi çekmek istiyorum.

İsrail'in bu becerisini; manipülasyon kabiliyetini, bilse bile her röportajlarında her gazeteci yer! Bu bir nevi beceridir. Ve aynı beceri ile İsrail şu anda tüm dünyanın beynini ikiye ayırmış durumda: Tüm dünya liderleri neden göz göre göre Arapları katleden İsrail'i durduracak yaptırımlar içerisine girmiyor da soyut açıklamalarla yetiniyorlar? Neden hiçbir batılı ülke Lübnan'da ölen vatandaşları için İsrail'i suçlamıyor da herkes kalan vatandaşlarını kaçırma telaşında?

Bir sonraki yazıda devam edeceğim.

* Resim'de görülen Ehud Barak İsrail eski Başbakanı ve aynı zamanda İsrail eski Genelkurmay başkanıdır. Genelkurmay başkanlığı döneminde Türkiye'yle bir anlaşma yapmadığı gibi Türklere herhangi bir silah verilmesine veya yardımda bulunulmasına mani olmuştur.

20 July, 2006

Tarlada ölüm yetiştirenler

Son 3-4 gündür türk köşe yazarlarını okuyorum da :) Allah insanları yaratırken bunları ayrı yaratmış besbelli. Yani ben mi salağım onlar mı zeki ya da hangi devirde yaşadıklarını sanıyorlar. Durun durun, sakın bunlar akılları sıra Kürdleri salak yerine koyuyor olmasınlar.

Hangisini ele alacağıma, emin olun, karar veremedim. 3 - 4 isim arasında yaşadığım kararsızlıktan sonra direk Kürdlere hitap edenini (HeK sakın ha derken) seçtim: Taha KARAyol. Bu adamın tarihin, geçmişini falan yazmaya gerek yok. O bizi pekte ilgilendirmeyen bir alan. Sadece son yıllarda savunduğu SOSYOLOJİ KURAMI geyiği gereğince son yazdıklarını ele alalım diyorum. Yazısını okumak isteyen buyursun bir öğün tehdide:

http://www.milliyet.com.tr/2006/07/20/yazar/akyol.html

Ben sadece birşeyi merak ettim bu yazıda; satır arası tehdit var ya hani Kürdlere; sizi öldürürüz, biçeriz, ananızı beller, coğrafyanızı başınıza tarumar ederiz... Bunun neresi sosyoloji ey Taha? Bu kısmı Taha Akyol'un çirkefliğini ve astarını sermek içindir. Kendi kısmımıza geleyim; hani güya sorgulamış ya Kürdleri (nereden bulduğunu sanıyorsa bu yetkiyi).

Efendim, Kürdlerin derdi demokrasi değilmiş diyor Taha Akyol. Kürtler etnik milliyetçilik yapıyorlarmış. Peki sen Kürdlerin bu etnik milliyetçiliğine karşı hangi duruştan dolayı karşı duruyorsun bay Taha? Sakın türklerin olan Türkiye'nin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü adına olmasın? Sen buna milliyetçilik değil de faşistlik dendiğini bilmiyor musun?

Daha açık konuşalım: Kürdler 4 ülke tarafından esir alınmış ülkelerinin zincirlerini teker teker kırarak bağımsızlığını kazanması için senin de içinde olduğun gruba karşı mücadele ediyorlar. Bu uğurda süren mücadelede etmediğiniz zulüm kalmadı. Bugün bizi toplu imhayla tehdit ediyorsunuz. Zira biliyorsunuz ki Kürdistan olmasa hiçtir elinizde tuttuğunuz topraklar.

Emin olun o Kürdistan'dan tüm pisliklerinizle beraber çıkartılacaksınız. Senin sesini duyacak Kürd kalmadı piyasada. Türkün muhattap olabileceği Kürd kalmadı. Muhattap değilsiniz. Düşmansınız. Elinizden geleni ardınıza koymadınız, yenildiniz.

Ya ülkemizden uslu uslu çıkacaksınız, ya da kıçınıza tekmeyi yiyip çıkacaksınız. Dolayısıyla demokratik bir şekilde mi çıkacaksın yoksa zorla mı çıkartılacaksın diye düşünmesi gereken sensin. Kürdlere akıl vermeyi bırakta bacak arana kaçmış televole aklını yukarı alıp efendi gibi düşünmeye başla.

19 July, 2006

Milletine güvenmek


Birkaç konu biraraya birikmiş durumda ve hangisine başlayacağımı bilemiyorum. Gerçi yazıyor olmanın getirdiği ilginç bir durum da var eşliğinde: Niye yazıyorum, kime yazıyorum ve yazmakla ne etki bekliyorum? Bu sorular sadece bana değil, yazan herkese.

Shexmus Amed daha önce satır arası (ve sorun olarak değilde perspektif olarak) değindiğim bir konuyu endişe olrak belirtmiş: Kuzeyli Kürdler işi Güney'e havale etmek kolaycılığına mı kapılıyorlar? Buna kısaca yanıtım PKK'nin beceremediği işi başkalarının sırtlanacağıdır. Siyaset az biraz şişkin ego işidir ve maaşallah Kurdistan ego cennetidir. Korkumuz Ege ve Akdeniz'in baldırı çıplak dolu plajlarının Musa Anter'den kalma mirasla bizimkilere çekici gelmesi ve eşliğinde oradan bireysel kopamamayı bir bütün Kürd - türk kardeşliği şemsiyesiyle gizlemedir. Gerçi bunun böyle olmasını engelleyecek siyasi zemini yaratmış durumdayız fakat yine de değinmekte ve hatırda tutmakta yarar var.

Kuzey - Güney ilişkisinde bir kısa değerlendirme yapacak olursam, görece geri durumumuza ve Apo'nun ağır tahribatına rağmen potansiyelimizin Güney'dekinden daha da hızlı bir gelişmeye müsait olduğu yönünde. Resmi çektiğimizde elbette müthiş bir dağınıklık ve dahası kafa karışıklığı; politik billurlaşmaktan olanca uzaklık vs göze çarpıyor. Asıl en büyük gölge ise kişiliksizlerin vesayeti. Nereye kadar gider bu durum?

Benimde kimi zaman içine düştüğüm bir yanılsama PKK'den iş çıkabileceği. Böyle bir ümidimin kalmadığını net bir şekilde yazayım. PKK içerisinde ancak kaybolunur. İçine giriş sebebi ne olurs aolsun o örgütün çarklarından dışarı sağlam çıkılabileceğine inanmıyorum: düşünsenize, en güzel örneği Munzur Dersim ve Nurhat Pazarcıklı isimleriyle yazan iki hilkat garibesi; her an örgüt tepesinin dediğine göre kişilik değiştirebilen iki kişi. Bugün türklerle kardeş ve Türkiye'nin 'Abdoizm' adına demokratikleştirilmesini savunurlarken yarın çok kolay bir şekilde türklerle beraber yaşama imkanı kalmadığı için Kurdistan kurabileceklerinden bahsedebiliyorlar. İşin fecisi kendilerini sürekli türklere ve Türkiye'ye göre konumlandırıyor olmaları. Zaten PKK'nin bir örgüt olarak açmazı budur. Kurtulmamız gerekende bu bakış açısıdır.

Bunu böyle diyince akıllara hemen alternatif neyi önerdiğim gelecektir. Bilen biliyor ya Kürd ve Kurdistan'dan başka birşey önermiyorum. Üzerimizdeki gölgelerin kalkmasıyla kendi mecramızda akacak kalitede bir millet olduğumuza inanıyorum.

Daha geçenlerde iki Süleymaniye'li üniversite öğrencisi gençle tanıştım. Umarım ki ebedi dostlarım olacaklar her ikisi de. Onlarla konuşurken, ahbaplık ederken tek hissettiğim artık geri dönülemez bir biçimde millet olduğumuz. Detayların üstünde bir durum bu tarif etmeye çalıştığım; millet oluşun kanıksanmasından bahsediyorum. Kuzey'de de durum bu değil mi?

Her daim Kürd milliyetçisi olduğunu söylemiş, bunu söyleme imkanı yaratmış biri olarak çok iyi biliyorum ki Kuzey'de de bir milet kavrayışı bulunmaktadır. Özellikle türk metropollerinde tam bir ekaliyet ahlakı yeşermiş durumda ve Kürd'e Kürd olduğumu söylediğim durumlarda (ruhu satılmışlar hariç) her daim iltimas gördüm.

Sorun iki noktada düğümleniyor biz Kuzey'li Kürdler için: kendimizi eski kuşakların bayat köylü politikalarından kurtaramıyoruz. İçinde çirkeflik, bolca paranoya, adam kayırma ve ayak kaydırma bulunan; kaybetmeye doyamayan bir ucube siyasetsizlik anlayışı. Önümüzü tıkayan bir yandan PKK ise emin olun diğer yandan ve PKK'den daha güçlü olmak üzere bu eski siyasettir.

Kürdlerin kimi değerlerini sömürmekten de geri durmayan bir siyaset anlayışından bahsediyoruz ama bunu bu yazının konusu yapmayacağım. Diğer bir konuya şöyle bir temas etmek istiyorum. Sevgili Veli Abbas'ın ifadesizlik becerisiyle Shexmus Amed'e toslamasıyla oluşan bir durum.

Öncelikle Shexmus Amed'i yeni Kürd tipinin (önceleri buna Kürd milliyetçi prototipi demiştim) ilk örneklerinden biri; kendi bilgi ve gözlemlerim dahilinde de ilki gördüğümü belirteyim. Yani bir yanıyla Veli Abbas'ın arayıpta bulamayacağı bir maden, ama kişisel kusurlarından dolayı kendini dalaşmaktan alı koyamadığı bir "sanal kahraman". Veli Abbas, ömründe yaşadığı kimbilir hangi travmalardan dolayı farklı fikirde olanların uzlaşabileceğini, ille de birbirlerini öldürmeleri gerekmediğini ne yazık ki kavrayamıyor. Ancak diğer taraftan kendisini bir siyasetçi olarak değil de aydın olarak konumlandırmaya çalışıyor. Kendisini böyle koyması ona istediği lügatı kullanma hakkını verir mi?

Bu soru olarak kalsın. Yukarıda ki ifadenin problemli olduğunu bilerek kalsın diyorum. Sevgil Veli Abbas'a notum, Shexmus Amed'in yazdıklarını tekrar okuması olur. Hem Shexmus Amed'e ve hem de Veli Abbas'a hatırlatmam ise siyasetçilerden hariç Kürd milletinin kendisine güvenebileceğimiz olur. Shexmus Amed'de zannedersem devlet kurup gerisine sonra bakalım derken böyle bir güvenle yazıyor.

Eh, ben de aynı düşüncedeyim. Doğru politik önderlerin bu milletle birlikte çok iş yapabileceğine inanıyorum.

17 July, 2006

Ortadoğu kızışırken biz Kuzey'in hali!

Ortadoğu denilince uluslararası arenada akla ilk gelen İsrail - Filistin çatışması. Şimdilerde bu imaj pekişiyor gibi görünse de aslında çoktan değişti. Dikkatinizi çekiyorsa kimse tek başına bir Hizbullah'tan bahsetmiyor. Dahası kudurmuş TC Başbakanı Tayyip ABD'yi küresel terörle tehdit etti Artvin konuşmasında. Yani Türkiye'nin kendisini ABD karşıtı konumlandırdığı bir Ortadoğu'dan bahsediyoruz artık.

Sözün kısası Ortadoğu denince akıllara Filistin - İsrail'den fazlası gelir oldu ve bu fazlası, yakında Kürdistan'ı da kapsayacak. Yine de biz şimdi Bağımsız Kürdistan'a giden yolda İsrail'in son Lübnan saldırısını ve uluslararası kamuoyunun aldığı tavrı ele alalım. Neden bir Ortadoğu planı var ABD'nin vs welatparez arşivlerinde yazmış olduğum, irdelediğim bir husus. (Meraklılar için: http://www.welatparez.com/tr/dep/forum/index.php?t=tree&goto=34757&)

Son gelişmelere dönecek olursak; öncelikle olanların "normal" olmadığını not etmek için gelişmeleri kısaca tekrar edeyim:

- Hamas bir İsrail askerini kaçırdı, karşılığında birkaç esirin serbest bırakılmasını istedi.
- İsrail Gazze şeridine kısa bir aradan sonra tekrar girdi, birkaç filistinli bakanı tutukladı.
- Hizbullah birkaç İsrail askeri öldürüp iki İsrail askeri kaçırdı, karşılığında bazı tutukluların serbest bırakılmasını istedi.
- İsrail, Hizbullah'ın bu saldırısına karşılık Lübnan'a havadan saldırıp karadan ve denizden kuşattı. Lübnan'ın uluslararası havaalanına ek olarak Suriye'ye giden yollarını imha etti. Askeri tesislere saldırmış olmasına ek olarak Beyrut'un elektriğini sağlayan santrali imha edeceğini açıkladı.

Burada ne mantık görüyorsunuz? Normal koşullarda sizce bir "çözüm" istediğini her fırsatta dile getiren İsrail düpedüz Lübnan'a karşı savaş ilanı olan böyle irrasyonel bir durumu yaratır mıydı?

İlk uluslararası gelişme sinyali dün, 17 Temmuz 2006 tarihinde, St. Petersburg'da ki G8 toplantısında; Tony Blair'in ön ayak olmasıyla ve BM Başkanı Kofi Anan'ın desteğiyle geldi. Buna göre Lübnan'a bir uluslarası barış gücü yerleştirilmek isteniyor; Lübnan'ın güneyine. Yani Hizbullah bölgesine! Sizce Hizbullah buna izin verir mi? Bekleyip göreceğiz ya bana Hizbullah böyle birşeye yanaşmaz gibi geliyor.

Hep beraber Suriye'nin bu işe nasıl dahil edileceğine dikkat edelim. Suriye ve İsrail arası ilk kapışma işin içine ABD ve İran'ı katacak. Bu sefer Mısır veya diğer Arap devletleri işin içinde yok. Ürdün'lü sünni araplar ise (ki ABD ile partnerler son gelişmelerde) herhalde Irak'ın sünni bölgelerini kendi ülkelerine katmak için aç kurtlar gibi bakıyorlardır.

Konuyu Araplar açısından ele aldığımızda, Ortadoğu bölgesinde, Ürdün'ün sınırlarını kendi kuzeyine doğru, sınırları içerisinde olmayan diğer sünni Arapları da kapsayacak şekilde genişletmesi mümkün olur mu dersiniz?

İşin bir de biz Kürdler kısmı var ki tam emin olduğum şey hiçte içaçıcı bir halimizin olmadığı. Eski alışkanlıklardan vazgeçmiyor ve birbirimizi küçültmekte bir politika arıyoruz. Yazıktır.

Kuzeyli Kürdlere lazım olan, ideolojinin ne olduğunu doğru anlamış bir ekip ve bu ekibi orkestra şefi becerisiyle yönetebilecek bir lider. İdeoloji at arabasını çeken atlardır. Arabayı bu atlar yürütür. Eğer siz atları bir hedef haline getirirseniz hem olduğunuz yerde kalır hem de gittikçe perişan olursunuz.

Bu anlamda din, sol, liberal, vs.; hepsi hedefe ulaşmak için kullanılması gereken atlardır. Biri yorulduğunda ve işe yaramaz olduğunda diğer atları (terbiyecisiyle beraber) koşarsınız arabanın önüne. At arabasi milletin kendisidir. Arabaci siyasi lider..

Bakalım bu mantığa sahip bir lider kadro var mı Kürdistan'da. Varsa bile bizim at çiftliğinde de at hırsızları var. Bunlara da bir politika gelistirmek gerekiyor.

O kadar çoklar ki...