Kurdistan ve Gelecegimiz

Her salak tam ikna olmustur ve her tam ikna olmus da salaktir - Baltasar Gracian

29 July, 2006

Hizbullah, Iran, Kurdistan - III

Dizinin ilk iki bolumu icin:
http://mirat.blogspot.com/2006/07/hizbullah-iran-krdistan-i.html
http://mirat.blogspot.com/2006/07/hizbullah-iran-krdistan-ii.html

tORKiya ordusunun KKK ana karargah komutanligini Kurdistan'in kalbi sayilan ve uc isgalcinin sinirlarinin kesistigi bolgeye tasidigi biliniyor. Isgalci devletin ic kamuoyunda tartistirttigi senaryo bu konumlandirmanin Org. Buyukanit'in Genelkurmay Baskani secilmek icin oynadigi bir oyun oldugu yonunde oldu. Bu sacma propagandaya bizden dusen de oldu ama Kurdun geneli daha uyanik davrandi.

Ikinci ve agirlikli yaklasim TC'nin guney Kurdistan'a saldirmak icin firsat kolladigi yonlu oldu. Bense bundan farkli bir bakis acisina sahiptim o gun. Buna gore ABD bir punduna getirip TC'yle Iran arasinda sicak catisma yaratacakti. Bunu bekleyip gorecegiz ancak tum degerlendirmeler oyuncularin akillarini okumaya calismak oldugundan yeni hamlelerle beraber yeni bir analiz yapmak (veya eskini revize etmek) gerekiyor.

Birkac yildir savunageldigim analizim su oldu: ABD'nin tek basina Iran'a saldirmasi pek bir anlam ifade etmez. Suriye'ye de kendisi saldiramaz. Ayrica Iran saldirisina bir sekilde bir katalizor gerekmekte. Tum bu sorularin cevabini kafamda Israil'in Suriye'ye saldirmasi ve bundan sonra kizisacak atmosferde TC'nin de Iran'a saldirmasi olarak buldum. Bu analizle yaklasik dogrultuyu kestirdigimi dusunuyorum ancak gelismeler cok renkli ve ayni zamanda cokta heyecanli. Her gun olmasa bile yeri geldikce analizleri guncellestirmek gerekiyor.

Hizbullah'in Israil'e saldirisi hic kuskusuz Iran'in bir hamlesi oldu ABD'nin bolgedeki planlarina karsi. ABD'nin ise bu hamleye hazirlikli oldugu Israil'in cok iyi planlanmis karsi saldirisiyla belli oldu. Bugun Hizbullah'in savunmasini izlemekteyiz. ABD ve Ingiltere ortak bir deklarasyonla bolgeye uluslararasi baris gucu gonderilmesi gerektigini ilan ettiler. Daha once benzeri aciklamayi Saddam Yonetimi'ndeki Irak icin yapmislardi. Bugunku cagri ise farkli olarak oncesinde Kofi Annan'in dile getirdigi cagriyla ortustu. Israil ise NATO'dan baska gucu istemedigini dile getirmisti.

Simdi haritayi gelismelerle tekrar okuyacak olsak Iran - Suriye cephesinden gelen aciklamalar su yonde:

- Suriye Lubnan'in guneyinin Israil tarafindan isgali durumunda Israil'e saldiracagini duyurdu. Israil son olarak daha fazla yedek askeri cagirdi. Israil'in Lubnan'a girecegine kesin gozuyle bakiliyor.
- Iran, Suriye'yle Iran arasinda sicak catismalar yasanmasi durumunda mudahil olacagini ve Israil'e saldiracagini duyurdu.

Bunlara ek olarak uluslararasi kamuoyunda Israil'in "Komsunuz Hizbullah olsaydi bizi anlardiniz" propagandasi etkili olmakta. Kisacasi propaganda gucunun ABD-Ingiltere-Israil cephesinden yana oldugunu diyebiliriz. Bu, biz Kurdler icin iyi haberdir.

ABD Disisleri Bakani Condoleeza Rice, Israil Basbakani ile yaptigi gorusmeden hemen once yaptigi aciklamada artik yeni bir Ortadogu vaktinin geldigini ve buna kimsenin engel olamayacagini ilan etti. Turk gazeteleri bu mesajlari kuzey Kurdlerinin -politikacilarinin- genelinden daha iyi okuyarak isgal altinda tuttuklari Kurdistan'a ve bagimsizlik icin ayaklanacak Kurdlere yonelik tehditleri hemen siraladilar.

TC yetkililerinin ve askerinin Guney'e bugun icin sova yonelik olsa bile operasyonlara basladiklari haberlerini aliyoruz. Tum ORKlarin yaklasik iki yildir araliksiz bir sekilde bir militarist kampanyanin (normaldekinden farkli bir kampanya) etkisinde oldugunu ise ulkede yasayanlar biliyorlar. TC acikca bir buyuk savasa hazirlaniyor ve "cuval hadisesi" gibi bir yarayi duzenli bir sekilde kasimakla da milli gururu surekli bicimde diri tutmaya calisiyor. ORKlarin tam bir alarm durumuna gectiklerini rahatca soylemekte sakinca olmasa gerek.

Neden?

Tek akillinin biz oldugumuzu sanmiyorum. Iran, yerinde ve TC'yi urkutmeyecek bir diplomasi becerisiyle turklere karsi karsiya olduklari tehditten dolayi mecburi bir ittifak icerisinde olduklarini hatirlatti. Ayrica bazi ornek olaylarla ABD'nin TC'yi oyaladigini ve soylemlerinden bagimsiz planlari oldugunu gosterdi.

Buna en iyi ornek Kandil Dagi'nin Iran tarafindan duzenli araliklarla bombalanmasi. ABD elbette su anda Iran'a "neden bomba atiyorsun benim bolgeme" diyecek degil. Diger yandan isin TC cephesinde bu haber cok farkli bir icerik kazaniyor: TC'nin bakis acisinda "dusman Iran PKK'ye saldirabiliyor da dost TC neden parmagini bile oynatamiyor" seklinde yorumlaniyor.

TC'nin bu duruma yuksek sesli itiraz edemiyor olmasinin nedeni "kendisinin demokrat, Iran'insa seriatla yonetilen gerici bir devlet olmasi". Yani TC kendine bictigi uluslararasi kimligin kurbanini oynuyor ve bundan asiri derecede rahatsiz.

Parantez arasi dusulmesi gereken not PKK yoneticilerinin Iran'in kendilerine yonelik saldirilarda yaptiklari aciklamaydi. Iran'la iliskilerinin hos olmayan boyutlarini da beraberinde getiren bu saldiriya getirdikleri tipki Stalin'in Hitler'in Sovyetlere saldirdigina inanmazken ki haline benziyordu. Ama daha beteri bolgede olan biteni anlamiyor olmalari. Gelen firtinanin farkinda degillerdi o zaman ve simdi umarim farkindalar haritalarin degiseceginin ve uyum saglamazlarsa varolan marjinal ve anlamsiz soylemleriyle beraber kenara itileceklerinin.

Bu kadar sehit ve bu kadar destekten sonra PKK'nin anlamsiz ve ici bos anarsist soylemlerin pesinde kendisini yok etmeyecegini dusunmek isterim.

Toparlayacak olursam: Iran tum kartlarini oynuyor. Hizbullah'i devreye soktu. Suriye caresizlikten devreye girmek zorunda kalacaktir. Bu durumda Iran'dan ani hamleler beklenebilir. Her ne kadar ABD olabildigince hazirlikliymis gibi gorunse de Iran'in da bos durmadigi anlasiliyor. Iran cephe sayisini arttiracak bicimde tum hazirliklarini yapmis gibi gorunuyor.

TC ise son kertede kendi hayatindan yana tavir alacaktir. Bugun ABD'den kendisine ancak zarar gelecegini anlamis durumda. Iran'in hegemonyasini ise kendilerine yakistirmayacaklardir ORk komutanlari.

Ilk karisiklikta Guney Kurdistan'a girmeleri yuksek ihtimal gibi gorunuyor. ABD'nin Suriye ve Iran + Turkiye yapabilecegini akillarina getirmiyorlar.

Ben ise ABD'nin tamda bunu istedigini dusunuyorum. ABD acisindan TC bir sekilde bu savasa dahil edilmelidir; ABD saflarinda veya ABD karsiti cephede. TC'nin icinde olmadigi bir Ortadogu savasinda ABD kendi oyununu oynayamayacaktir. Degismesi gereken sinirlar bulunmakta ve bu sinirlarin onemli bir bolumu TC isgali altinda.

Kurdlerin bu durumda teorik ve pratik bazi hazirliklar icerisinde olmasi gerekiyor. Daha once ele alinan Ermenilerle ne tur bir toprak anlasmasi yapacagimiz tekrar ve hem bilimsel hem insancil yonleriyle islenmelidir.

TC'nin hukuga takla attirarak bugun icin gecersiz kildigi Osmanli tapulari Amerikan hegemonyasinda kesinlikle gecerli olacaktir. Isi koylulere birakmadan bugunden ve akademik duzeyde ele almak gerekiyor.

ORKlarin tek tek Kurdlere yonelik saldirilarinin provalari yapildi. Bir katil suru olarak turkler emir bekler vaziyetteler. Kurd kitlesinin bu yonlu hazirlanmisligi yok. Bu konuya ozellikle dikkat edilmesi gerekiyor. Masum Kurdler turkun bicaginin altina koyun gibi atilmamalidir. Toplumumuz gerekli bicimde hazirlanmalidir ve bunun ilk dile getirildiginden bu yana ozellikle PKK cephesinin sorumlulugu olmasina ragmen yapilan hicbir sey bulunmamakta.

Sicak gunler kapida ve bu yangindan uzak durmanin mumkunati yok. Uygun hazirlikla savasa girip olabilecek en buyuk payla icinden geri cikmayi bilmek gerekiyor.

28 July, 2006

HeK'ten - Nusaybin de yuzyilin ogle yemegi! Kpsc ye ozel!

Asagi astigim yazi HeK'in Rizgari Forum'da yazdigi; orneklerini kitaplar, seriler halinde gormek, okumak istedigim bir yazidir. Gezi notlarina; Kurdistan'i ve Kurd insanini anlatan yazilara cok ihtiyacimiz var. http://f24.parsimony.net/forum58919/messages/85866.htm


yemek icmek yazisidir
cemil kizmasin(gerci benim siyasi kisiligim yok)
ancak bu exclusivly Kapuscinski (bu cinsk ismi bundan boyle Kpsc olarak yazacagim
dostlara duyrulur)icin yazildi.

henuz gunes dogmadan uyanmistik
otelin perdesini ve penceresini acinca
9 kattaki otel odamiza
dishi
sanirim pisirilmis kerpic mimarsinin bir harikasi sayilabilecek
ici ise
dogunun hayirsiz mirasyediligine ve sefaletine ornek olarak gosterilebilecek
erbil/hewler kallasi karsimizda duruyordu.
yumusak isikta ve sabah sesizliginde
balkona ciktim
nisan ayinin urperten serinligi
hewlerinn henuz uyanmamis evleri
ve
kallanin dibinden gecen asfalt yola sacilmis
copler
birazdan ayrilacagim bu kentte aklimda kalan goruntuler oldular.
gunes yukselmeye basladiginda
yoldaydik.
sabahin egik isiklarinin
yanibaslarinda gecip durdugumuz
ayni irmaklar mi farkli sular mi oldugunu
bilmedigimiz kiyilarda
ucsuz bucaksiz kurdistan cayirlarinda sactigi isiga bakip
annemin cocuklugumda anlatigi masal alemlerine daldim.
ufuktaki kume kume agaclarin etrafini sabah pusu sarmisti
isik
pus
kivrilan sular
ve goz alabildigine uzanan cayirlarin ta otelerinde
tepelerinde karlarla daglar uzaniyordu
soforumuz ve on koltukta oturan yol arkadasimin konusmalari
pencereden giren ruzgarin sesiyle karisti
boylece
daha once ugradigimiz
uzerine ayrica bir yazi yazilmasi gereken
buyuk olasilikla uzerine nice destanllar yazilmis akra
yol ayrimindan gectik
yol kenarinda insanlar
yol kenarinda koyunlar
yol kenarinda kenger satan cocuklar vardi
Dohuk a yaklastigimizda
yolun kivrilarak yukseldigi
tepeler arasina gizlenmis meyva bahcelerinde
cicekler acmisti
nar bahceleri ile Dohuk sagimizda kaldi
bir sure sonra Xayirsiz dagin eteklerinde idik
ve
Tork tarafindaki mezbelelikle kiyaslandiginda
bakimli bir sinir postu olan
ve
karsi tarafta nobet tutan tork askerinin
her gunluk bogrune bir hancer acisi gibi oturan
bayraklarimiz disinda
bir suru guzel at heykelleri
ve
bunca kan irin ilkelik sarmali arasinda
sasirtici bir
uzak dunyalara ozlem ve ilgiyi yansitan
penguen heykeleri ile bezenmis
Xalil Ibrahim cennetindeydik.
evet penguen heykelleri kurdlerin
MVA dan cook daha onceleri
duslerinde antartikaya yolculuk yaptiklarinin isareti gibiydiler.
kendi ulkemizdeydik
bize sahip cikildi
islemlerimiz bize isik hizi gibi gelen bir cabuklukla bitti.
ve bizi kuzeye
esir kurdistana tasiyacak
otomobil ve onun yerinde duramayan soro soforu ayarlandi.
bu esnada
eskilerin tanri misafiri
benim kurdistan misafiri dedigim
bir kisi cikageldi
bu kisi
kendisi isminin zikredilmesinden hoslanmayabilecegi icin
isimi zikredilmeden deginilecek bir kurdistanlidir
bir cogunuz muhtemelenn taniyor olabilirsiniz.
bu dostumuzla birlikte uc kisi
bizi ugurlayanlara veda ederek kuzeye yoneldik.
uzakta kuzeyin karli daglari
oglen gunesininde iyice parliyordu
askeri kontrol noktasinda
basimiza gelen siradan tork ilkeliklerini
onemsemeden
geciyorum
onlar bizim biz onlarin ne mal oldugunu anlayarak
habur cehenneminden ayrildik
sagimizda
insanin etine batiyor gibi duran
sinir telleri uzaniyordu
solumuzda uzaklarda daglar
ve bu isikli gunde
guzel bir nese ile yol alirken
ismini zikredemedigim dostun
muhtesem teklifini aldik
oglen yemegi icin nusaybinde
konaklayacak
ordan sonra yola devam edip
ruha ya varacaktik.
nusaybinin benim gencligim acisindan
onemi vardir.
yillarca once bu kentte
camurlu sokaklarda ufacik cocuklarin pesine takilip
o ev senin bu ev benim
gizlendigim subat ayini hatirlatacakti bana bu kisa ziyaret.
o gunku nusaybin ile
ogle yemegi icin
bir tlf ile bir saat icinde
ellerindeki malzemeyle bir seyler hazirlayan
dostumuzun anne ve banasinin nusaybini
cok farkliydi
nusaybin buyumustu
nusaybin o subat ayinin korkudan titrer gibi duran camurlu nusaybini degildi
artik
nusaybin in bizim gectigimiz caddeleri tertemizdi.
her yer capcanli idi
nihayet
ogle yemegi icin misafir olacagimiz eve vardik.
dar bir sokakta durdu arabamiz
bizi
yuzu ve gozlerinin ici gulen
baba karsiladi
utangac bir bicimde evinin avlusunun kapisini
aslinda zengin gonlunun kapisini acti
avluya girince
ufacik dev bir dunyaya girdim
ufak avlunun bir kosesinde
ne agaci oldugunu hatirlamadigim bir agac duruyordu
biraz ileride
anne nin ektigi sebze bahcesinde
yesil soganlar
tere
maydanoz
ve uzatikca belkide olmayan
ancak benim yakistiracagim
seyler boy vermisti.
evin onu toprak zeminden yukseltilmis bir beton ile kapliydi.
ve tertemiz salona girdik
karsimda
bana cocuklugumda
okul bitimi
annemle memlekete yaptigim yolculuklarda
ilk sabahlarimda uyaninca gordugum
pencere kenarina kondurulmus
bembeyaz minder ortuleri ile destekli divan duruyordu.
evin bu tutsulu temizliginin mimari
anne
babaninkini aratmayan guler yuzle ve sevecen bir sicaklikla
bize hoos geldin dedi.
mahcuptu cunku bir saatte misafire yemek mi hazirlanirdi
ahh bu oglu ne kadar ayip etmisti...
evde anne ve baba dan baska kimse yoktu.

yemekten once elimizi yikamak icin
tuvalet ve lavabo ziyaretimizle
ben hayatimda gordugum en temiz evlerden birinin
tertemiz baska koselerini de kesfetmis oldum.
bu iki gulec ihtiyarin
dev dunyalarinda becerdikleri temizlik
inanilmayacak olculerde carpiciydi.
vesselaam
yemek bir sinide onumuze geldiginde
(cemil bana obur diyecek herhalde)
siniden yukselen kokus
iniden yukselen gonulden emek
siniden yukselen kurdistanin bir kosesiydi.
ben her seyi bir yana koydum
kavrulmus kuzu etini
mukkemel pilavi
yani basinda demet demet tere ve yesil sogani
her seyi
elbak in koyun zengini yaylarainda bile artik zor bulunan
mis gibi bir koyun yogurdu duruyordu onumuzde
bir de otlardan
bingolulerin cag
colemerg ve elbaklilarin siyabo dedikleri
ottan yapilmis
kurdistana ozgu (aso zagrosi ye duyrulur!)
sadece kurdistana ozgu
bir kombinasyonlar zanati onumuzde duruyordu.
soguk ayranla birlikte
hic bir icecege degismeyecegim
soguk dew
cekilmast é tazé
avmast é tazé
(bunlar da Rasti nin gonulunu hos tutmak icin ayni seye uc ayri kurdce isim)
hulasa
hem iki ruhu gulec
ruhu genc ihtiyar ana ve babamiza verdigimiz zahmetten utanarak
hem sinideki kurdistan sanatinin cekiciligine dayanamadan
yemegimizi yedik
ne yemekti
ne yemekti
abartmadan soyluyorum
tadi hala damaklarimda
sinyalleri biyokimyamda kaldi.
kucuk bir kapidan gecerek girdigimiz
bu koca tertemiz dunyaya
burdan
hayirhah dileklerimin yuzde doksanbesini
nusaybinli ana ve baba miza
yuzde besini de
bize bu muhtesem oge yemegi ile
olene kadar unutmayacagimiz daha da muhtesem misafirlige
davet eden kurd dostumuza sunuyorum.
benim kurdistanim
kucuk dunyalarin icine
devasa siradanliklari sigdiran koselerden ibarettir
ve hic beklemediginiz anda
ansizin karsiniza cikiverir
sasirtirlar.
onun icin sevilmeye fazlasiyla degerler.
hurmetler
HeK

Aktarilacak yazilara dair -ve aktarilacaklar!

Once -bu sefer luzumlu- aciklama notu ile baslayayim. Kendi bloguma sevdigim yazilari alma kararini verdim. Bunun 3,5 sebebi var ve aktaracagim yazilarin hangileri olacagini bu sebepler belirleyecek:

1. Kendim yazmis olsam ancak bu kadar yazardim diyebilecegim turden yazilar,
2. Kendim asla yazamayacagim perspektif ve kaliteyi icerenler,
3. 1.Isledigim konulara dair onemli buldugum farkli perspektif sunan yazilar,
3.2. Daha once islemis oldugum bir konuyu daha da iyi isleyen yazilar, vs.

Dostlarimin yazilarini ise itiraz gelmedigi surece duygusal, mantiksal vb binlerce sebepten keyfimce alacagim bloga.

sHx'in Semdin Sakik ile ilgili yazisindan sonra ikinci yazi HeK'ten geliyor. sHx'in deyimiyle cyber-Kurdistan'in Godfather'i HeK.

Deginmeler

Once basligin yazildigi yazilardan biri oldu bu. (Ali Usta'nin bu ayni basligi kendi kosesinde kullaniyor olmasindan bagimsizdir kullanmam. Kelimenin baslik olarak islevi Ali Usta'nin kullandigi ayni mantikla benim de hosuma gitmistir. Hassas ve olgunlasmamis Kurd entelijansiyasina LAN -copyright HeK)

Oncelikle Shexmus Amed'in yazisini almis olmaktan dolayi kafami mesgul eden dusunceler var. Kendi aciklama notumu yazarken olabildigince dengeli bir dil tutturmaya calistim. Hedefim Shexmus'u onore etmek oldugu kadar bir yanlis anlamaya da meydan vermemekti. Ancak sonra acaba bu yanlis anlasilir mi diye dusunmeye basladim. Oyle ya, iki bucuk Kurd internet platformunda donen dolabin (veya uydurulan senaryolarin) haddi hesabi yok. Kafamda objektifligi saglamaktan baska hicbir dusunce yoktu Shexmus Amed'in yazisini aktarirken.

Deginmek istedigim konulardan bir digeri Salih Karaaslan'in KP'de yazdigi "Kurd Aydini -2" baslikli yazi. Sizi bilmem ama ben boyle ucuz degerlendirmeleri okumaktan biktim. Bu tur yazilar hem hedefledikleri sey itibariyle insanlari salak yerine koydugundan anlamsiz hem de asil ele aldigi rakibinin ismini diline almaya cesaret edemediginden fazla dogulu. Ve o doguda aydin yoktur Salih Karaaslan! Ayrica welatparez catlasanizde patlasanizda KP'den cok okunuyor. Ismini dile almamakla da bel alti calismis oluyor ve kendinizi kucuk dusuruyorsunuz tum Kurdler nezdinde. Kurdler salak degil ve onlari salak yerine koymaya calistikca irtifa kaybediyorsunuz.

Diger bir konu ise Kuzey Kurd siyasetine dair sansursuz icimden gecenler (dikkat: degerlendirme degil):

1. Kimsenin gecmisten ders almisligi yok. Halen herkes bir digerini kucultme telasinda,
2. Herkes ortada olmayan kuzunun "but"unu kapmaya calisiyor. Oysa daha dogmadi bile,
3. Herkes ayri bir kraliyet hulyasinda yasiyor. Lafta herkes emekci ama icraatta herkes kendisine hizmetkar ariyor,
4. Kimsede butunluklu bir tarih anlayisi bulunmuyor. Bir milletin davasini yuruttugu saviyla ortaya cikanlarin en azindan ilkeleri belli bir tarih durusu olmasi gerekmez mi? Tarihe dair durus temeldir ve millet politikasi temelsiz surdurulemez.
5. Guney'le iliskilere dair oturtulamamis kavrayis. Bu noktayi sikayet konusu olarak degerlendirmiyorum. Sadece ana Kurdistan omurgasi olan kuzeylilerin ve biz Kuzeyli Kurdlerin geride kaldigimizi gormemiz gerekiyor. Onur ucuz bir kelime degildir.
6. Uluslararasi gelismeleri okumaktan uzagiz. Amerika ve muttefikleri TC'yi gelecek senaryolarinda tanimiyorlar. Politika bugunden yarina dogru yapilan bir seyse sayet Kuzey'de bugun politika yapanlarin Ankara atina oynamakla yanlis ata oynadiklarini soyleyebilirim.
7. Kurdistan'da bugun halen rasyonel ve realist politika yurutuldugune dair ipucu alamiyoruz.
8. Ibrahim Guclu'nun Aksiyon roportaji felaketti. Turklerle ilgisini koparamamis olmasini kiniyorum.





MUNZUR DERSIM: Yola geldin. Bu dogrultudan sapma sakin. Apo dese bile yolunu degistirme. Tam ustundesin Kurdistan'a giden yolun.

Su anda aklima gelen baskaca bir konu yok. Herkesin bir blog acmasi ve birbirimizin yazilarina linkler vermemiz dilegiyle...

27 July, 2006

Shexmus Amed'den - Semdin Sakik uzerine

Asagi aktardigim yazi cok buyuk bir Kurd degeri olan Shexmus Amed'in Semdin Sakik ile ilgili baslatmaya calistigim "discussion"a dair katkisidir (Hocam tartisma kelimesi discussion'dan cok farkli bir icerik).

Shexmus Amed benim acimdan sadece politik durusuyla degil ayni zamanda kisiligiyle de ornek bir Kurddur. Daha onceki yazilarimdan birinde kendisini Kurd milliyetcilerinin prototipi olarak tanimlamistim. Prototip, ilk-ornek demek. Ancak daha sonra bu tanimlamanin kisirliginin farkina vardim. Bugun acikca goruyorum ki Shexmus Amed tavir alislariyla ve olaylari ele alis bicimiyle tum Kurdler icin bir prototiptir (Neo-Kurds :)

Kendisinden cok faydalaniyorum. Her akil sahibinin de faydalanmasi gerektigini dusunuyorum. Asagidaki yazisi da diger tum yazilari gibi faydalanilacak degerlendirmeler iceriyor.

Kotu okumalara not: Fikirler sadece polemik olsun diye dile getirilmezler. Bazen de bir konsensus, fikir birligi yakalamak icin ele alinirlar. Shexmus Amed'in yazisi, kendi ele aldigim noktadan sonra daha ileri boyutta bir ele alis noktasi oldugunu gostermektedir.


HeK'in her zaman vurguladigi uzere: Birbirimizden ogrenmeye devam. Inatla!

Kibirden uzak -bolca humility dolu- gunler dilerim tum Kurdlere.

Humility: Ego neyse tersidir ;)


Shexmus Amed'in yazisinin linki:http://mirat.blogspot.com/2006/07/emdin-sakk-kazanmadan-krdistan.html

Merhaba Mirat,

ilk mesajim bu makale hakkinda olacak.

Gecmiste Semdin Sakik'i sertce elestiren biri olarak bu yazini ilgi ile okudum. Ancak ne yazik ki Sakik hakkindaki goruslerimde pek bir degisiklik olmus degil.

Semdin Sakik kendi kendisini Kurd milletinin gundeminden dusurmustur. Yakalandigi andan itibaren dusmana topyekun teslim olmus ve daha sonra aktif isbirligi icerisine girmistir. Gecmiste komutan rutbesiyle mucadeleye verdigi hizmeti -ne kadar sanli olursa olsun- kendi ornek itirafciligiyla ve mucadeleyi sona erdirme arzusu icinde yaptigi islerle bir cirpida sifira indirmistir.

Halihazirdaki sartlar altinda dijmina karsi tek sikayeti pismanlik ve itirafcilik yasalarindan mahrum birakilmasi olan bir kisi ister Semdin Sakik olsun, ister Abdullah Ocalan, kim olursa olsun Kurd milletinin tarihinde bir kahraman olarak anilmaya layik degildir. Sadece Kurd milleti degil baska hic bir millet bu turden teslimiyetcilari tarihlerine kahraman olarak yazmaz. Eger Abdullah Ocalan butun teslimiyetciligine ragmen Kurd milletinin tarihine bir kahraman olarak gececekse bu Semo'ya haksizlik yapildigi anlamina gelmez. Bu sadece Apo ve Semo gibi dijmina topyekun teslim olanlara ihanet degil de hala kahramanlik sifati yakistiracak turden, az gelismis milli duygulara sahip bir halk oldugumuz anlamina gelir.

Eger Semdin Sakik dusmanin eline dustugu andan itibaren muharebe alanindaki san ve serefine deger bir direnis gosterseydi iste o zaman mucadele tarihindeki onurlu yerini korumakla kalmayip, daha da percinlemis olurdu. Imha edilmis olsa da, hala sag olsa da dijmina direnis gostermis olsaydi mucadelenin son yedi sekiz yillik seyri cok daha farkli, cok daha pozitif olurdu. Semdin Sakik'in san ve sohreti de Mahsum Korkmaz ve Mazlum Dogan'in sohretlerinin toplamindan daha fazla olurdu.

Oysa Semdin Sakik kalkti, Abdullah Ocalan'a nasil teslim olunmasi ve canini kurtarmasi konusunda adeta bir sablon olusturdu. Semo sayesinde yuzlerce eyleme fiilen komutanlik etmis bir kisi hala yasayabiliyorsa demek hic silah kullanmamis, sadece telsiz basinda emir vermis birinin olum korkusu dijminin dikkatinden hic kacmaz hesabi yapti Abdullah Ocalan daha yakalanmadan once.

Aslinda her elden Semo'yu da suclamak haksizlik. Bu cibanin basi tabii ki Apo'dur, ve her zaman o olmustur. Selim Curukkaya "Apo'nun Ayetleri" kitabinda Abdullah Ocalan'in orgut icindeki zulmu ile insanlari nasil da ya intihara ya da dusmana teslim olmaya -yani kitapta gectigi gibi "hasparagoslasmaya"- zorladigini biliyoruz. Ama Semo'da ne yazik ki sirf Apo'ya olan gicigi yuzunden hem kendi emegine ve alinterine, hem kendi komutasi altinda sehit olmus gerillalarin anilarina ve hem de Kurd halkina bu kadar yabancilasmamaliydi.

Bir Kurd olarak net bir sekilde ifade edebilirim ki ben Tirk dijminin elinde hic bir Kurdu tutsak olarak gormek istemem. Hem Semdin Sakik ve hem de Abdullah Ocalan'in butun ihanetlerine ragmen hala sahiplenilmesine taraftarim. Cunki begensekte begenmesekte bu isimler Kurd saflarinda isledigi siyasi eylemlerinden dolayi esaret altindadirlar. Bu kisilerin siyasi dogrulari veya yanlislari Kurd milletinin ic meselesidir. Modern milliyetcilik teslimiyetcileri kahraman ilan etmedigi gibi, teslim olanlari da dusmanin merhametine terk etmez.

Shexmus Amed

26 July, 2006

GPS ve haritasız ülke Kürdistan

GPS bir Amerikan ordusu icadı. Global Positioning System, Küresel yer belirleme sistemi. 1 ila 3 metre arası hata payı farkıyla size dünya üzerinde hangi enlem ve boylamda bulunduğunuzu söyleyen sistem. Diyeceksiniz ki elimde enlem ve boylam bilgisi olsa ne işime yarar; ancak kazın ayağı öyle değil. Sistem oldukça basitleştirilmiş ve inanılmaz derecede fayda üretir hale getirilmiş durumda. Üstelik tüm dünyanın ücretsiz kullanımına açık bir sistem.

GPS'ten faydalanmanın teknik açıdan birden fazla yolu var. En basiti fiyatları artık 300 dolara kadar düşmüş GPS aletleri. Bunların içine haritalar yüklenebiliyor. Bir bilgisayarla koordineli kullanıldığında, örneğin arabayla gittiğiniz yolu size akşam haritada gösterebiliyor. Bu haritalara internet üzerinden ücretsiz ulaşmak çocuk oyuncağı hale gelmiş durumda.

İkinci bir seçenek laptop (dizüstü) bilgisayarlarda kullanmak. Bilgisayarına takıp kullanabileceğiniz GPS aletleri artık birden fazla seçenekle karşınıza geliyor. Kabloyla bağlayabileceklerinize ek olarak bluetooth bağlantı veya PCMCIA slota takılanlar (yandaki resimdeki gibi) veya son olarak hafıza kartı (SD Card) biçimine girmiş olanlar. Hepsi de çok kolay kurulumlu ve çok kolay kullanılan aletler, sistemler.

Son (işlevli ve kolay kullanımlı) seçenek cep bilgisayarlarına takılanları. Cep bilgisayarı içine windows yüklü avuçiçi bilgisayarlarına deniyor. Uygun programla beraber bu aleti SDCard şeklinde alıp kullanabiliyorsunuz. Haritalar aynı şekilde kolay ulaşılabilir durumda ve yapılabilecek işlerin; Kürdlerin bu hizmetten faydalanmasının sınırları belli değil. Ancak önümüzde çok kolay becerilebilecek bir iş var ve bunu birisinin yapması GE-RE-Kİ-YOR!

GPS aletiyle veya GPS kart takılmış dizüstü bilgisayarınızla gezerken programda "kaydet" tuşuna bastığınızda alet bir sayaç gibi kaydetmeye başlıyor. Bu kaydetme sizin belirlediğiniz yerlerde sizin tıklamalarınızla kaydetme olabileceği gibi otomatik kayda da geçebiliyor. Her bir yöntemin kullanılabileceği alanlar farklı. Bize lazım olan kullanıcı işaretledikçe bilgiyi harita üzerine kaydeden şekli.

Bu şekilde kayıt emin olun çok basit. Elinizdeki bir GPS aletiyse istediğiniz yerde aletin ilgili düğmesine bir defa basıp devam ediyorsunuz. Eğer bir bilgisayarla geziyorsanız programı ve GPS kartını açıp program üzerindeki ilgili düğmeye basıyorsunuz. Ve alet kaydediyor.

Bu teknik detaylardan sonra bundan nasıl faydalanacağımız konusuna gelelim. Hepinizin malumudur ki uğrunda savaştığımız Kürdistan'ın haritası bulunmamaktadır. Uğruna en çok savaşılan ve uğruna en çok kan dökülüp en çok can verilen böylesi güzel bir ülkenin bir net haritasının olmayışı utanç vericidir.

GPS aleti sayesinde sınır bölgelerinde yaşayan Kürd köyleri tek tek ziyaret edilerek, her ziyarette GPS düğmesine tek bir kere tıklayarak bir Kürdistan haritası hazırlanması kolay ve sonuçları itibariyle profesyonel bir iştir. Profesyoneldir çünkü hata payı sıfıra yakındır. İş bittiğinde bu işi beceren kişi Kürdistan'ın kuzey ve batı sınırlarını ilk çizen kişi olarak tarihe geçme şerefini de yaşayacaktır.

Birinin bu işi yapması gerekiyor ve bu işi yapacak olanlar hem parası ve hem zamanı olanlardır. Ya babadab zengin gençler ya da zenginliğini yaratıp Kürdistan'a bu zevkli zamanı ayıracak olanlar. Bu yönlü yapılacak bir çalışma yapan kişi aynı zamanda Kürdistan'ın bilmediği coğrafyalarını ve Kürdistan'ın çeşitliliğini gözlemleme imkanına da sahip olacaktır.


Her türlü yapması zevkli ve aynı zamanda gerekli bir çalışma. Birinin haritasız olmamız utancını sona erdirmesi gerekiyor. Değmez mi?

PS. Casio'nun ürettiği saat GPSler de bulunmakta ve arabalrın harita gösteren aletleri GPS ile çalışmaktalar. Yani GPS zaten yaygın kullanılan bir teknoloji ve tamamen ücretsiz.

25 July, 2006

ORKsavar'dan - Can Dündar

ORKsavar pek bir keyifli bugünkü mesajında. Telepati yeteneğini anlatıyor övünerek. Can Dündar isimli ORK kendisinin dün ele aldığı konuyu bugün ele almışmış ve efendim oynanmamış oyunu bozduğundan falan bahsediyor. ORKsavar'a tavsiyem blogumun okunma kapasitesini ve etki derecesini çok abartmaması; henüz okuyan Kürd sayısı bile iki elin parmaklarını aşmamışken ORKların takip ettiklerini varsaymak abartı olur.

Bu özel cevaptan sonra -blogumu işgaline kesin gözüyle baktığım- ORKsavar'ın bugünkü yazısıyla başbaşa bırakıyorum sizi:

Can Dündar isimli romantik ORK (ORKmantik diyelim mi?) hepinizin malumu. Resimlerin üstüne özel mektupları feminen (kadınsı) ve ağlamaklı ses tonuyla -şiirimsi bir biçimde- okumayı belgeselcilik sanan; 17 - 25 yaş arası genç kızlara hitap eden yazılarla da entellektüel olan ORK. Yazılarında öne çıkan ana temanın sevgi, kardeşlik, mutlu ve barış dolu yaşam vs imgeleriyle harmanlandığı birinden bahsediyoruz.

Ama işte her zamanki gibi ORK, ORKtur ve turnusol kağıdı Kürdlerdir ve bu sulugöz ORKmantiğin tüm dünya insanlarına ağlamaklığını biliriz de KÜrdlerin ve Kürdistan'ın kendi milletinin (ORKlar yani) zulmü altında yaşadıklarına ettiği tek lafını bilmeyiz. Şimdi de bu güvercin (ZÜPPE YILMAZ ERDOĞAN: HADİ ORADAN!) ORKsavar'ın çok iyi sezdiği üzere şahin özünü açık etmeye başlamış durumda. Ana korku elbette ki Kürdistan'ın ORKlardan ve tORKiya'dan bağımsızlığını kazanması.

Ele aldığım yazısını okumak isteyenler buyursunlar. Ben HeK'te aşırma bir yöntemle satır arası yapma niyetindeyim. Bold (koyu) karakterler benimdir). Yazını linki:
http://www.milliyet.com.tr/2006/07/25/yazar/dundar.html

Zor denklem

Roma'da yapılacak "Lübnan konferansı"na Türkiye'nin çağrılmadığını yazmıştım dün...
Çağrılmamıştı.
Lakin son anda ABD Dışişleri Bakanı Rice devreye girmiş:
"Türkiye'yi de davet edin" demiş.
Hayırdır inşallah...
Eniştemiz bizi niye öptü?

Efendim siz şimdi bu sorunun cevabını okuyacağınız bir yazı okuyacağınızı düşünüyorsunuz değil mi? Yok öyle birşey. Dün Semih'in yaptığını bugün Can yapmış. Nedir hikmeti bu ORK kurtçuklarının yazılarının başıyla uyumsuz gidişi anlamış değilim ama vardır bir sebebi muhakkak.

* * *

Öpücüğün sırrını bulmak için Roma kadrosuna bir bakalım:
Türkiye dışında davetli 3 bölge ülkesi var:
Suudi Arabistan, Mısır ve Ürdün...
ABD'nin bölgedeki kaleleri...
Üçü de Lübnan krizinde İsrail'i değil Hizbullah'ı suçladılar. Daha doğrusu "Hizbullah'ı kışkırtan İran ve Suriye"yi...
Bu yaklaşımlarıyla birer Roma davetiyesi kazandılar.
Ama Roma'ya gelirken hiç de rahat değiller.

Bu kısma birşey demiyorum çünkü diyecek birşey yok. Sanki bölgede İsrail hariç ABD ile ilişkisi daha ileride boyutta olan tORKiya harici ülke varmış gibi yazmış Can Dündar. Bunlar kendilerinin farkında değiller, farkındaysanız. Sanki Kastamonu, Adana, Malatya, İzmir ve Diyarbakır (bizim Amed) NATO kılıflı ABD üsleri (hem de operasyonel üsleri) tORKiya sınırlarında değil.

Veya sanki mazlumların (Ermeni, Süryani, Kürd, Laz, vd) kanı üzerinde oluşturulmuş bir kimlik değil ORK kimliği ve sanki dünyaya vicdan çağrısı yapabilecek konumdalar.

Allah belalarını versin diyorum.

* * *
Suudi Arabistan'ı anlatmaya gerek yok. Petrol geliri ve Amerikan desteğiyle kurulmuş bir baskı rejimi...
Mısır'a bakalım:
ABD, Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) ile bölgeye demokrasi götürmeye niyetlendi ya...Proje ilkin Mısır'da denendi.
İsrail'le barış anlaşması bulunan Mısır, 1981'den bu yana Hüsnü Mübarek yönetiminde olağanüstü hal rejiminde yaşıyordu. Muhalefet şiddetle eziliyor, ekonomi çöküyordu.Bu koşullarda geçen yıl sonu seçime gidildi.
Bütün hilelere rağmen iktidar partisi 100 sandalye kaybetti. Müslüman Kardeşler ise bağımsız adaylarla ve "Çözüm İslamdır" sloganıyla girdiği seçimde daha önce 15 olan temsilci sayısını 88'e çıkardı; ana muhalefet durumuna geldi.
Örgütün "mürşidi" Muhammed Mehdi Akif, son krizden önce 2 İsrail askerinin kaçırılmasından dolayı Hizbullah'ı tebrik etti.
İktidar, İsrail ve ABD'ye yanaştıkça Müslüman Kardeşler büyüyor Mısır'da...

Bu İslam fobisi beni ilgilendirmez de, saydığı ülkelerin ABD ile ilişkilerini dün yazmış olmakla sevinsem mi üzülsem mi bilemiyorum. Ancak Can eksik aktarmış bölge ülkelerini. İçerinde biri var kiiiii... (bildiniz, tORKiya) tüm askeri akademileri Amerikan ingilizcesi ve amerikan kitaplarıyla asker yetiştirir ve tüm kurmayları ABD Ordusu'ndan aldıkları eğitimlerle birbirlerine övünürler. Kurmay'lığa giden yolun ABD sertifikalarından geçtiği bir ülkenin diğer ülkelere ABD ile ilişki içinde olmalarından dolayı söz söyleme hakkı olur mu?

Allah belalarını versin deyip geçiyorum

* * *
Ürdün de Amerika'nın bölgedeki sadık hanedanlarından biri...
BOP çerçevesinde ABD ile serbest ticaret anlaşması var.
Oradaki seçimlerde de Müslüman Kardeşler'in siyasi kanadı olarak görülen İslami Çalışma Cephesi büyük başarı kazandı.
Önceki yıl Amman'a gittiğimizde, parlamentodaki 110 milletvekilinden 17'sini elinde tutan bu partinin yetkilileriyle görüşmüştük.
Özellikle Irak'tan sonra halkla hanedan arasındaki uçurumun nasıl açıldığını anlatmışlardı. Kral, korkudan sarayına Arap sokmuyordu.
Amerikan nefretinin en yüksek orana ulaştığı Arap ülkesi Ürdün....
Bir rejim, halkının nefret ettiği bir ülkenin en büyük müttefiki olarak daha ne kadar tutunabilir ki?

Soruyu aynen iade edelim mi; mazlumların kanı ve Kürdün yenilmiş hakkı üzerinde süren imparatorluğunuz daha ne kafar sürebilir ki? Sen cevap ver efemine Can: Kürd'ün hakkı sana kalır mı? Yetmedi mi evinizi Dicle ve Fırat'ın sularından çaldığınız elektrikle aydınlattığınız. Kürdistan'dan çıkan elektriğin Kürdistan'dan transit geçerek direk olarak ORK bölgesini aydınlattığını bilmez misin? Utanmaz mısın Kürd'ün kanıyla ve Kürd'ün ülkesinden çalınan kaynakların üzerinde sefaat sürerek hümanizm oynamaya?

Allah belalarını versin deyip geçiyorum

* * *
Bu soru, şimdi AKP'nin de önünde...
Geçen hafta Kuzey Irak konusunda ABD'ye, Lübnan konusunda İsrail'e kafa tutan AKP şimdi zorlu bir sınav verecek.
Bir yanda Ortadoğu'ya sandık kurmanın radikal İslamı iktidar yapmaya yaradığını görüp BOP'tan vazgeçen ve müttefiklerini İsrail'in yanında taraf olmaya zorlayan ABD...
Bir yanda ABD'ye yanaştıkça İslami direniş karşısında taban yitiren Ortadoğu'nun baskıcı rejimleri...Bir yanda Hizbullah'a destek veren komşuları İran ve Suriye...
Ve safların sıklaştığı bu zorlu denklemde, hem İsrail'le hem Hamas'la iyi geçinmeye çalışan, hem ABD'yle hem belalı komşularıyla inatlaşan bir Türkiye...
Lübnan'daki savaş yayıldıkça Türkiye'nin de, AKP'nin de işi zorlaşacaktır.

Hmm.... Sizde bu safların sıklaşması olayında bir Suriye, İranve tORKiya kokusu alıyor musunuz? Güvercin postunun kenara atıldığını sizde benim gibi gözlemleyebiliyor musunuz? İşte bu noktada işi Allah'a havale etmekten vazgeçip (yani Allah belalarını versin demekle yetinmeyip) tüm Kürdlere sesleniyoruz.

Gizli veya açık ORKlar tüm kesimleriyle; solcu, hümanist, romantik, sağcı, dinci, müslüman, hristiyan, kemalist, aklıma gelmeyen, aklıma gelemeyenler, bildiklerimn ve hiç bilmediklerimle Kürd'ün üstüne gelmeye hazırlanıyorlar. Hedefleri Kürd'ü sindirmek olmazsa yoketmek.

Silah kuşanma günüdür!

Saygılarımla efendim,
ORKsavar

24 July, 2006

ORKsavar'dan - Semih İdiz

Tehlikeli ve yüksek sesli dostum ORKsavar'ı tanıdığınızı varsayıyorum. Doğallığıyla bir ORK düşmanıdır. Alerjisi vardır ORK'a dair herşeye; rivayete göre 50 - 60 fersah uzaklatan bir ORKu seçebilirmiş. ORK'un alfabesi falanda (coyright sHx) hep bilir. Meditasyon, telepati gibi becerilerle bir ORK'un neyi neden dediğini falan anladığını iddia ediyor arada bir ama biz O-ha! deyip alarm zilleriyle yetinmeyi biliyoruz.

Bugün, sevgili ORKsavar bana yazdığı e-mailde Milliyet isimli ORK gazetesi yazarlarından Semih İdiz'le polemiğe girmiş. Normalde ORKları bloguma alacak değilim ama transfer borsasında satlığa çıkmış mal görüntüsü vermek istemiyormuş bizim ORKsavar ve hatta tiksinirmiş bu lügattan. Bende katıldığım için kendisine bu zahmete katlanıyorum.


Uzatmadan sözü ORKsavar'a bırakıyorum:

Değerli Kürdler öncelikle ORK Semih'in yazısını okuyunuz lütfen:
http://www.milliyet.com.tr/2006/07/24/yazar/idiz.html

Yazının başlığı ile yazı arasında okumaya başlamadan önce ve okuyup bitirdikten sonra ne ilgiler kurduğunuzu şöyle bi tekrar düşünür müsünüz...

Ben, ki çok fazla zeki değilim, okumaya başlamadan önce bir Suriye veya İran'la başlayacak savaşlar esnasında Türkiye'nin içine düşeceği çetrefilli durumlara dair bir yazı okumayı bekliyordum. Bitirdikten sonra ise yazarın suya sabuna dokunmayan bir İslamcılık yazısı yazdığını anlamış oldum. Oldum da... birkaç diyeceğim var müsaadenizle.

ORK Semih'in Türkiye'yi başbakanlık koltuğunda yönetmiş ve İsrail'le askeri anlaşmalar imzalamış Erbakan'ın Saadet'ini mi yoksa başbakan olmadan önce ilk iş ABD'de yahudi lobilerinden plaketler almayı uygun bulmuş Tayyip'i mi ve tabii hangi mantıkla öcü ve tehlikeli bulduğunu anlamadım. Tabii inceden bir Amed değinmesi yapmış. Bunun sebebini de sonraki bir yazısında biz fanilerle paylaşırsa hep beraber analiz ederiz. Ama şimdi gelin hep beraber şu garip yazıyı ele alalım.

Yazının girişi ve ilk değerlendirme ABD'nin İsrail'i arkaladığı içerikli. Şimdi diyeceksiniz ki ne var bunda. Bende bilmiyorum :) Sahi Semih bunu neden demiş. Yani İsrail'e her yıl 10 milyar dolar hibe eden ABD'nin İsrail'le daha başka ne tür ilişki kurmasını bekliyordu acaba bu ORK! Diyor ki ORK kardeşim (dilimi eşşek arısı soksun ki ORKa kardeş dedim): "İsrail'in ABD ile ortak hareket ettiği ortaya çıktı". Ben pes diyorum!

İçinizden, bir anlığına dahi olsa, İsrail'in ABD'den habersiz veya ABD istemeyeceği halde bu saldırıyı yapmış olabileceği geçti mi? Vallahi kıt olmasına rağmen benim aklımdan bu veya buna benzer İsrail'in sallabaş hareket ettiği düşüncesi geçmedi. Yahudileri az biraz zeki ve kendilerine verilmiş bu zeka velinimetini de yerinde ve uç sınırlarında kullandıklarını bilirim. Yani ABD'yi ciddiye almamak gibi bir salaklık zaten yapmazlar. Dolayısıyla elbette ki İsrail' lübnan'a vururken ABD'nin arkasında olduğunu bilerek bunu yapıyordur.

Ayrıca Türkiye, örneğin deyip düşünelim, ABD'den veya NATO'dan destek alıyor olmasa tek bir hava savunma sistemi kurulu değilken kime nasıl külhanbeylik yapıyor olabilirdi bu bölgede? Yani bu ORKlar Allah var ki çok garipler (ki zaten ORK olmak garip bir durumdur). Yahu, dönüp kendine bakar kişi önce; donuna kadar Amerikan fistanı giyer, döner İsrail'i ABD ile işbirliği içinde olmakla güya itham eder. Bu, tıpkı Kürdlere yönelttikleri suçlamaya benziyor.



Güya: ABD ile bölgede işbirliği yapan Kürdler yarın Amerika çıktığında bölge halkının düşmanlığını kazanacakmiş. Hayatımda bu ORK ağzı kadar iğrenç ağız duymadım, görmedim, bilmiyorum. Yahu, şu bölgede ABD ile tek ilişkisi olmayan millet (grup, devlet, yönetim) bizdik. Gelin isterseniz para hesabı kimin ABD ile ne ilişkisi var çözelim.

ABD'nin borç silme kanalıyla tORKiya'ya (copyright HeK & BB) hibe ettiği paranın haddi hesabı olmadığı herkesin malumu. Mısır ise her yıl trink para 2 milyar dolar alır. Geri kalan petrol zengini çöl araplarının tüm paralarının ağırlıklı olarak Londra ve ikinci sıra Newyork borsalarında olduğu biliniyor. Saddam'ı kimin yarattığı hatırlarda. Ürdün, dünya üzerinde ABD ile serbest ticaret anlaşması olan ender ülkelerden ve İran Ürdün'de kurulu Amerikan firmaları aracılığıyla ABD ile hacimli bir ticaret sürdürmekte. Namus korumak, namusumuz bu namussuzlar tarafindan her gün yerde paçavra edilirken, bize mi kaldı?

Şimdi deyin bana, bölgede Kürdlerden başka ABD'ye fahişelik yapmamış ülke veya topluluk var mıdır? Namuslu olan biziz kardeşim. Saddam çekilir çekilmez Kürdistan'ın kendi iç kaynaklarıyla kurmuyor muyuz Kürdistan'ı? Marshall yardımı parası değil o para; yıllar yılı işgalciye gitmiş olan ama bugün kendimize kullandığımız Kürdistan artıürünü, artıdeğeri! Bizim malımız, bizim paramız. BİZİM ÜLKEMİZ!

+
Yazının ikinci ve zevkli bulduğum kısmına geçelim. İsim vermeden, Kürdlerin, Bulgaristan ve Çin arasındaki en "batılı" (Ben bu batılı lafına ifrit oldum. Kürdler batılı olmasın babam, Kürdler Kürd kalsın ve birbirlerine saygılı olsunlar yeter).. en "batılı" milletlermiş ya. ABD'li emekli komutan yazmış bunu en itibarlı askeri strateji dergisinde; ORKların zoruna gitmiş besbelli.

Şimdiye kadar örnek demokrasi gösteriliyorlardı, güya batılılardı (Sakallı ne demişti ORKlar için: Batıya giden bir gemiden doğuya yürüyen ahmaklar değiller!). Şimdi ORKlara artık kimse itibar etmez oldu ve Neo-Huntingtonyen (Bu ne demeyin; ORK Semih latince bu kadar öğrenebilmiş, haliyle bu kadar yaratıyor) .. Neo-Huntingtonyen ideoloji zırvalarıyla Türkiye'nin ancak bu kadar ilerleyebileceği söylenir olmuş, muş, muş ve muş... Ve ORK Semih'in zoruna gitmiş. (Vah yavrum, vah canım :'(

ORK Semih'e sevgili Mirat'ın Türkler, ORKlar, Tırkolar yazısını öneriyorum, öncelikle. tORKiya'nın elindeki malzemeyi, malzemenin çürüklügünü, bu malzemeyle nereye ne kadar gidebileceğini, veya aslında gidemeyeceğini, vs, bir zahmet görür; aklı kavrarsa.

+
Yazının son kısmı aslında oldukça dangalakça, iler tutar bir yanı yok. Saadet'ten, laiklerden, şundan bundan bahsetmiş. Ona dokunmamış, buna dokunmamış ve havada kalan birkaç sözün üstüne Amed'de Saadet müstear isimli Erbakan Partisi'nin 40 bin kişiyle düzenlediği mitinge dikkat çekmiş. Bizde dikkat çekelim o 40 bin kişinin Kürd olduğuna.

O 40 bin Kürd insanı örgütlenmeyi ve Kürdlüğüne sahip çıkmak konusunda eğitilmeyi bekliyor. Birilerinin gidip bunlara: Kürdler Filistin'de Araplarla İsrail'e karşı savaşırken, aynı Filistin'li Arapların Saddam ordusunda asker olup Enfal katliamıyla Kürd katledip daha kanımız kurumadan malımıza mülkümüze konduklarını anlatması gerekiyor. Halkı örgütlemek ve propaganda budur! Kürd müslümanı dışlamak onu düşmana kaptırmaktır. Kürdün bir tek Kürdü kaybetme lüksü var mıdır?

Milliyetçilik, milletinin beğenmediklerine de sahip çıkmaktır. Birimiz diğerini kıran kelimeyi kullanmayacağız, birbirimizi uyaracağız ve diğeri kırıcı olduğunda ona doğruyu göstermekle birbirimizi eğiteceğiz.

Milliyetçilik miletin sevmektir; ayırmadan!

Saygılarımla efendim,
ORKsavar

23 July, 2006

Vicdan, Cüzdan, Kürdistan

İsrail'in, insanlık savaş tarihinde eşi görülmemiş savaş stratejisi üzerinde durmak gerekiyor. Savaşacağı bölgeye, o bölgenin yerleşiklerine yani sivillere "vatanlarını" terketmeleri çağrısında bulunuyor. Bu, hiçkimsenin bugün itibariyle üzerinde durup değinmediği olabildiğince garip, yeni ve sonrasında yıllarca üzerinde konuşulacak bir konsepttir. Savaşan taraflardan biri savaşacağı bölge sivillerine: "Sizin bölgenize geliyorum; tankla, topla, tüfekle geleceğim; gelip ölüm saçacağım: kaçın! Nereye olursa olsun, nasıl olursa olsun, hışmımdan korkup kaçın!" diyor. Ve kimsenin -en azından bugün için- umrunda değil bu durum.

(Savaşlar toprak, vatan için yapılmazsa ne için yapılırlar? İsrail kendi vatanı için savaşmıyor mu ki bugün Lübnan ismiyle anılan ülkenin güneyinde yaşayanlara vatanlarını savaştan korkup terketmelerini söyleyebiliyor!)

Uluslararası kamuoyu dediğimiz ve irdelenip ele alındığında gelişmiş batılı ülkeleri ve onların hegemonyasını ifade eden grup ise bölgeden kendi sivillerini kaçırmakla bu ilan edilen ölümü ve öldürmeyi onaylamış oluyor. "Kalan ve bizden olmayan siviller umrumuzda değildir" manasına gelmiyor mu bu? İsrail'in ilanla kovaladığı ve kaçacak yeri; sığınağı, barınağı ve ilacı olmayan bu siviller uluslararası yardım kuruluşlarının insafına terk edilmiyorsa nedir peki durum?

Vicdan nerede?

Bu yeni insanlık ideolojisi midir diye sorsak; cevap kesinlikle hayırdır. Bu değindiğimiz aslında dünyada geçerli olan sistemin billurlaşmasıdır. İsrail'in Hizbullah denetimindeki yerlere saldırısı ve buna -gelen ve gelmeyen- tepkiler içinde yaşadığımız dünyayı realist biçimde kavramada anahtarımızdır.

Madya'da İsrail'in hedeflerini kurbanlarının cep telefonu sinyallerine göre tespit ettiği haber olarak geçti 12 Temmuz'dan birkaç gün sonra. Hedef kişinin yeri taşıdığı cep telefonundan alınan sinyale göre tespit ediliyor ve buna göre hedef alınıyor. Örneğin bu kişi evli ve akşam veya gündüz ailesinin yanına gidecek. 10 katlı bir binada yaşadığını varsayalım. Akşam oluyor ve ailesinin yanına gidiyor. İsrail o kişiyi öldürmek için özel tim, vs göndermiyor; suikast düzenlemiyor kısacası; tüm binayı havaya uçuruyor, o binada yaşayan çoluk, çocuk, aile vs dinlemeden. Bu mikro örnek şu anda bir realite olarak tüm Güney Lübnan'da yaşanıyor.

İsrail bu şekilde saldırısı ve yazılı ve sözlü propagandasıyla açıktan diyor ki Güney Lübnan'a: "Çıkın bölgeden, kalanların öldürüldüğü için şikayeti kabul edilmeyecek!". Dünya tarihinde eşi benzerine ancak Cengiz Han'ın kendisinden af dileyen ve vicdanına seslenmek için camiye sığınan kurbanlarına söylediği hitapta rastlanan bir durumdur bu. Anlatıldığına göre camı önüne gelir Cengiz. Müslümanların amaç ve niyeti camiye sığınmakla (dini mabet) Cengiz'i yumuşatabileceklerini sanmaları. Cengiz cami önünde kendisi bekler bu müslüman şehrin camiye sığınmış cemaatini. Namaz çıkışı askerlerine hepsini öldürme emrini vermeden önce şu sözleri topunun gözlerinin içine bakarak söylediği rivayet edilir: "Eğer inandığınız tanrı sizi seviyor olsaydı üzerinize benim gibi bir gazabı göndermezdi". Ve şimdi İsrail bir volkan olmuş, püskürmüş ve lav seli olmuş Lübnan'a akıyor.

Uluslararası kamuoyu? Açıkçası tek yaptıkları pasaport kontrolü yaparak kendi vatandaşlarını Lübnan dışına kaçırmak. Sormak gerekir: kalanlar sivil değil mi? Kaçamayanlar ve gemilerinize kabul etmedikleriniz yaşama hakkına sahip insan değil mi? Kaçırdıklarınız ölümden kaçırdığınıza göre kalanlar öldürülmesinde sakınca olmayanlar mı?

Bu yaşanan net bir şekilde gösteriyor ki, sanıldığından farklı bir şekilde, gelişmiş batılı ülkelerden birinin pasaportuna sahip olmak dünyayı serbest dolaşma belgesine sahip olmak demek değil. Aslında bu pasaportlardan birine sahip olmamak büyük dünya hapishanesinde "kıyılabilir can" olmak demek!

Peki bizim ORKlar ne yapıyor bu arada? Büyük insanlık vicdanına sahip İslam alemi ne yapıyor? Hadi geçtik ORKlarımızı ve islam dünyasını, geri kalan dünya ne yapıyor? Koskoca bir HİÇ! Neden?

İsrail iki askerine karşılık bir tanınmış devlet statüsü olmayan Hizbullah'tan istediği kadar insanı tek bir sorumluluk olmadan öldürebiliyor ve bu arada ölen sivillere karşı hiç kimsenin hesap sorma hakkı olmuyor. Neden? İsrail'e bir hak verilmiş olsa gerek. Neden dünya ülkeleri İsrail'e dur demek yerine kendi vatandaşlarını tez elden savaş bölgesinden çekiyorlar? Savaş bölgesinden kendi imkanlarıyla çıkamayan (dahası, neden çıksınlar ki kendi vatanlarından?) veya çıkartılması için herhangi bir çaba harcanmayanların canını bu kadar ucuzlaştıran "şey" nedir?

Tüm bunlardan Kürdler olarak bir ders çıkarmamız geekiyor. İlk akla gelen Hizbullah'a karşı İsrail'e istediği kadar insan öldürme yetkisini veren uluslararası hukuktur. Buna göre (Shexmus Amed'in de vurguladığı üzere) devlet olmak gerekiyor. Devlet şiddet uygulama yetkisine sahiptir (İktidar öldürme yetkisi demektir, der Canetti). Devlet'e yapılan küçük veya büyük herhangi bir saldırıya karşı o devlete uluslararası hukuk kendini savunma yetkisi vermiştir. Bu hesap üzeridir ki hiç bir kurum, kuruluş veya kişi İsrail'e kuvvet kullanma dememektedir. Söylenen veya açıklamalara yansıyan: "şiddeti daha ölçülü kullan, abartıya kaçma", vs.. Demek ki alınması gereken, alacağımız birinci ders: Kürdler olarak kendimizi savunmak ve bu savunmamıza taraftar bulmak için devlet sahibi olmamız gerekiyor.



İkinci önemli nokta ise İsrail'e uluslararası kamuoyunun verdiği tepkilerin insani olmamasıdır: hiçbir ülke veya devlet başkanı İsrail'e, "sakın saldırma Lübnan'ın güneyine" falan demiyor. Herkes İsrail'in Lübnan'a saldırısını meşru buluyor. BM veya tek tek ülkeler; Arap ülkeleri dahil, İsrail'in Lübnan'ın güneyini bombalamasını bir savunma olarak değerlendirme eğiliminde. Bunun sebebi Hizbullah'în görünen bir sebep olmadan İsrail'e saldırmış olması.

Burada dikkatinizi bir noktaya çekmek istiyorum: kimse İsrail, Filistin veya Lübnan'ın güney, kuzey, vs'yle ilgilenmiyor. Sorun ve İsrail'in iyi kavrayıp iyi kullandığı temel nokta, bir devlete, bir-devlet-olmayan tarafından saldırılmış olması. Ve dünya devletlerinin üst çatısı olan (devletler ligi) ve devletlerin egemenlik ve meşru savunma haklarına legalite sağlayan Birleşmiş Milletler'in bir devlete tanıdığı sınırlar İsrail'in cesurluğunun sebeplerinden biri veya en azından bu cesaretine gelen eleştirilere karşılık savunma kalkanlarından en önemlisidir.

Sözün kısası, insan olmakla değer olunmayan bir dünyadayız. Egemenler var bu dünyada ve bu egemenler kendi egemenliklerini belirli kabul edilmiş /kabul edilen kriterler üzerinde kuruyorlar /meşrulaştırıyorlar. Bu meşruluklarını da herhangi bir şekilde tartışmaya açmıyorlar. Meşruluk devlet olmaktan gelmektedir.

Geçmişi, hikayesi veya misyonu ne olursa olsun tanınmış hiçbir dünya devleti tanınmış diğer devletler aracılığıyla birbirlerine tanıdıkları güç kullanma yetkisinden vazgeçmez. Dahası tarih içerisinde güç zoru ile yarattıkları /kazandıkları bu meşruiyeti zayıflatmaya dahi tahammüllü değiller. İsrail'e karşı Hizbullah'ı desteklemek gibi kendi meşruiyetlerini tartışmaya açmak manasına gelecek bir hatayı hiçbiri işlemiyor. Anlamamız geeken bunun işin doğası gereği olduğudur.

Bugünkü sınırlarla aslında halen Avrupa'nın, 20. yy. Avrupasının kurduğu dünyada yaşıyoruz. 21. yy ve Afganistan'ın işgaliyle birlikte başlayan süreçle Amerikan hegemonyası ve ideolojisi altında dünyanın kendi demografik ve coğrafik "doğal" sınırlarında (ve eskisini kesinlikle yıkmak şartıyla) yeniden kurulacağı bir çağa girdik. Bu çağda biz Kürdler çağı kavramaktan başka ne istememiz ve nasıl istememiz gerektiği gibi konularda tam bir netlik içerisinde olmalıyız. Ütopyalarla bezeli bir dünyada yaşamıyoruz. Mantıklıyı ve olabiliri istemeyi, dahası bunu yaratmayı bilmeliyiz. Hedef tüm dünyanın kazananlar ligine girmek ve orada yaşamak olmalıdır. Tüm dünyanın güçlü ligine nasıl dahil olacağımızın hesabını yapmalıyız.

Ölen masumlar için ağlamayı bilsekte kendi yaşamımızın garantisini sağlamaya öncelik vermeliyiz. Bugüne kadar hep mazlum olduk. Yarın zalim olmayalım ama mezalime karşı korumamızı da yaratmayı bilmemiz gerekiyor.

ABD'nin bölgeye girişiyle Kürdlerin önüne dün gibi öldürülmemek için bir fırsat geçmiş durumda. Güney Kürdistan 2007 Kerkük seçiminden sonra kendine fazlasıyla yeter bir devlet hüviyeti kazanacak. Arkasından gelecek Suriye ve İran savaşları bu ülkelerin işgali altında yaşam mücadelesi veren Kürdlere Güney'le birleşme imkanlarını yaratacaktır. Kawa'nın tutuşturduğu yangın gibi yayılacak bir Kürdistan Güneşi'ne imkan yaratıyor tüm gelişmeler.

Kuzey'de ise kimse Amerika'dan veya (Shexmus Amed'in değindiği üzere) Barzani'den özgürlük beklememeli. Siyaset bir yanıyla da araçlar yaratma becerisidir. Kuzey'de biz bugünden inşa edeceğimiz araçlar ile kendimizi yarın ki kurtuluşa hazırlamak göreviyle başbaşayız. ABD, Kuzey Kürdstan'da kendisine bugünkü TC'den daha faydalı olabilecek bir yönetim ve iktidar nüvesi görmezse, gerisin geri tüm toprağı TC'ye terketmez mi sanıyorsunuz? Eğer bazı şeyleri hemen yaratmazsak, yarın bize ne Barzani ne de Allah yardımcı olabilir. Ayrıca koskoca Kuzey'i küçücük Güney'e emanet etmekte ahlakla bağdaşmasa gerek.

Kuzey'i realist bir bakış açısıyla ama vicdanımızı da muhafaza ederek bugünden inşa etmeliyiz. Olumlu yanları çok olan ve örgütlenmeye müsait bir milletimiz var. Cesur bir liderliğe destek vereceğini tüm tarihinde göstermiş yiğit Kürd gençleri var. Lider kişide laftan çok işi tutan bir toplumumuz olduğu da diğer bir çıplak gerçek. Yapmamız gereken gücü (Felsefi ZOR'u akılda tutarak) örgütlemek ve uluslararası ilişkilerimizi de doğru kurmak.

Dünya'nın bügünkü ve yakın gelecekteki hakimleri bellidir. İsrail'e bugünkü rahatlığını veren G-8'den çıkan mesajdır; o mesaj çıkmazdan önce mesajın çıkacağından emin olmasıdır. Öylesine sağlam ilişkiler geliştirmiştir ve ne yapması ve ne zaman yapması gerektiğinden o kadar emindir İsrail. Biz Kürdlere bugün düşen görev, bir taraftan ülke ve milletimizi örgütlerken diğer taraftan dünyanın güçlüleriyle sağlam ve çıkara dayanan ilişkiler kurmaktır.

Bunların bir kısmını ve ya hepsini tek bir kişi başaramaz. Dahası tek bir politik grubun becerebileceği işte değildir bunlar. Millet olmak ve milletin imkanlarını seferber etmek gerekmektedir. Millet seferberliği bu işlerle gerçekleşir ve bu işler milletleri yaratır. Yani işe girişildikçe biri diğerini besleyecek bir modeldir ulus devlet; güç sahibi olmak; sözün kısası gücü yaratmak.

Bunu yapacak olan siyasettir. Siyaset ise aynı zamanda doğru ekibi kurabilmektir (ve gerekiyorsa yetiştirmektir). Devlete giden yol böyle bir yoldur. İngiliz siyasi partilerinin muhalefetteyken ki "muhalefet kabinesi" modelleri Kürdistan'ın her açıdan farklı gerçeğine kısmende olsa uyar gibi görünmektedir. Bunun üzerinde kafa yorulabilir Kürdistan'da örgütlenme faaliyeti yürütenler tarafından. Her koşulda, savaşçı liderden çok doğru ekibi kuracak ve onu birarada tutacak beceride bir "kurucu" lidere ihtiyacımız olduğu kesin.

PS. İsrail saldırılarında insani olmasa bile nokta saldırıları düzenlemektedir. Hizbullah'ın rastgele salladığı ve nereye düşeceği bilinmeyen roketleri ise en az İsrail'in saldırıları kadar insanlık dışıdır. Savaş insanlık dışıdır fakat insanın gerçeğidir. Savaş kapıya dayandığında ona hoşgeldin demek ve kurallarıyla oynamak gerekiyor. Savaşta sivillerin öldürülmemesi gerektiğine dair yazılıp çizilenler her savaşta sivillerin şu ya da bu şekilde öldürülüyor olduklarını gizli kabulüdür. Kürdler savaştan çekinmeyecek veya savaşta ölenlere ağlamayacak ve kendi savaşlarını kurallarıyla oynayıp kazanacaklardır. Her savaşta asıl hedef düşmana diz çöktürtmektir. Bu ise düşman ülkenin ekonomisini çökertmek ve altyapısını imha etmekle olur. Hiçbir savaş cephede kaybedilmez veya cephede kazanılmaz.

Diplomasi masasına elinde en fazla kozla gidip o kozlarını en doğru sırayla açan (veya aslında yanlış zamanlamayla açmayan) galiptir.